7 Kasım 2008 Cuma

Berfinim,
içimin güler yüzü,
yaşanılası iklimim hoşgeldin.

(adımın çapraz yazılması kimin
umrunda...
denize düşen yılana öykünür
biraz da...)

bir aralık sızıverdin işte
ömrümüzün en gevrek zamanı...
çıt diyor kırılıyoruz,
öfke kadar saydamız o zamanlar
ve kırılgan
bıçak kadar!

kızım demeyi öğrettiğin için
o tanrısal kokun
ve gülüşündeki baban için

ki hala zilleri çalıp kaçmak istiyorduk
yarım yamalak aşk kırıntıları
tabakta bırakılmış, yazık atılacak bir sevda
haritası,
hatta el değmemiş delilikler istiyorduk...
çocuktuk daha
büyümeye direniyorduk,
iş toplantılarında lolipop zamanlar düşlüyorduk

ama sızıverdin işte...
bir avuç yeşil gevrek rokaydık,
mayışmamıza bir limon yetecekti...
biz garsonu bekliyorduk,
sen çıkageldin...

hoşgeldin berfinim...
kızım kızgınlığım...
bilmiyorduk daha,

objektiflerin objektif olmadığını,
ikimize yeter sanıyorduk ikimizin toplamı,
meğer doyurmak çok zormuş
içimizdeki hayvanı...

habersiz geldin, kusura bakma
ortalık biraz dağınıktı...
şimdi hemen toparlarız sanıyorduk,
olmamıştık daha...

işin zor kızım,
hem büyüyecek
hem bizi büyüteceksin...
baban mı var, derdin var kızım...

hoşgeldin kızım,
içimin gülen yüzü, hoşgeldin...


Yılmaz Erdoğan

Hiç yorum yok: