"Bir varmış, bir yokmuş. Tanrı’nın mahlukları tahıl kadar çokmuş. Fazla konuşmak günahmış."
“...Kimindi
hikayeler? Anlatanın mı, yaşayanın mı, devralanın mı? Söz ki kutsaldı,
söz ki salt kün demekle koskoca kainatı ve dahi insanı oldurmuştu, peki
söze dökülen hakikatler kimin malıydı? Hikayelerin sahipleri var
mıydı?...”
"Dünyanın
iki ayrı ucuna dağılmamışlar, bağlarını kopartmamışlar gibi; şecereleri
kesintiler ve kopuşlar silsilesine dönüşmemiş, eksilen parçaların
telafisi her zaman mümkünmüş gibi; kaldıkları yerden devam edebilir,
geçmiçsiz hafızasız bir ebedi şimdi’de barınabilirlermiş gibi... İçinde
yaşadıkları zaman bir masal zamanıydı sanki, ben babamın beşiğini tıngır
mıngır sallarken... öylesine müsait silip silip yeniden
şekillendirmeye, her an geri döndürülebilir bir çember... bir varmış bir
yokmuş, belki de yaşananlar hiç yaşanmamış... Demek Mustafa Kazancı
ailesini ziyarete gelecekti, evden ayrılalı yirmi yıl olmamış gibi..."
“Bir tarafta mağrur laikçi modernistler konumlanmış. Burunlarından
kıl aldırmazlar, tek bir eleştiri yapamazsın. Orduyla devletin yarsı
onların arkasında. Öte tarafta muhafazakar gelenekçiler, Osmanlı
mazisine hayran, onlar da atalarına laf ettirmez, eleştiri kaldırmaz.
Halkla devletin geri kalanı onların arkasında. Ee, bize ne kalıyor?”
“Toplum ile benlik arsında derin bir uçurum, onun üzerinde de sarsak
bir asma köprü varsa, umutsuzca ikisini bağlamaya çabalamak yerine,
pekâlâ asma köprüyü yakıp Topluma uzaktan veda etmek suretiyle, ebediyen
Benliğin tarafında kalabilirsin.”
Elif Şafak
*Baba ve Piç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder