Bu gece ağlarken mezarınıza Tatlı bir ümitle bakmaya geldim Aziz ruhunuzun derinliğine Bir gözyaşı olup akmaya geldim Kalanlar memnundur bu işinizden Ölüme gülerek gidişinizden Ben işte o sönmez ateşinizden Çalıp da kalbimi yakmaya geldim Gücünüz getirdi bize bu günü Sözlere sığmayan bu güzel ünü Ben de sizin gibi bir aşk gülünü Gencecik göğsüme takmaya geldim -------------------------- Kaç yıldızdan çektim suyumu, kaç haramiye içirdim bilmem Kaç çocuk öldü susuzluktan, bereketli kuyuların başında Bunlar bulut ben çizdim maviye, elimde kuş kanadı kalem Bu bir kırmızı gül ben koydum dudağına, hokkamda kardeş kanı Anlatma uyusun bırak deniz, anlatma uyusun dağlar Anlatma uyusun bırak çocuk, anlatma uyusun toprak Giden her gemiye sallanan mendil Kaçan trenlerin dumanı, celladın alkışlandığı yer İyi uykular sessizliğin günü, iyi uykular kayıp iklim İyi uykular, iyi uykular Uzanır elim bir kör gibi Kuru bir dal bahçemdeki Unutulmuş yangın yeri. --------------------------------------------- Deli ağacın kuşları Ne konuşur susuşları Nice sorup duruşları Kim kral kim soytarı Gören göz neler görür At izinden, it yürür Soran sonunda bulur Kim kral kim soytarı Köşe başında bir deli Aba giyer olur veli Şşt dedi sokak köpekleri Kim kral kim soytarı Kime dedim de kim bile inanmadı Beni deli divaneye saymalı Çekegötürdüler canımı sigaya De bakalım kral mı soytarı mı Adamın elinde boru Çala durur sabah beri Yaşasın aklımın zoru Hem kral hem soytarı ---------------------------------------- Tek bir haber bile çıkmasa uzaklardan Saçma da olsa bekleyişin Yalnız sen olsan bile bekleyen beni Bekle beni Bırak beklemekten usanmış dostlarım Öldüğümü sansınlar benim İçme anılar gibi acı İçme o acı şaraptan Yağmurlar içinde bekle beni Karlar tozarken bekle Ortalık ağarırken bekle Kimseler beklemezken bekle ------------------------------------- Bir şarkı sesiydin yıllar içinde Bir çığlık direnciyle seni arar. Aradığım sen misin yalnızca Yoksa seni yitirirken yitirdiği şey mi var? Akşam vakti İncesaz'da koyulurken şarkılar Güneşlerden güzelsin sen düşünme Geçen yıllar elinden çıktı sanma Ne bir iz var, ne yorgunluk var yüzünde Güneş varken ışık bitmez inanma Şarkılardan geçilir şarkılara Eski bir semaverde son pırıltıları günün Mor bir karanlık gibi başlar birden gözlerine Özlem senin kadar kimsesize ne desin En iyisi bir şarkı Yıllarla geçen günlere dön bak ne bulursun Bir bitmişe bitmezi sunmak niye olsun Bir kuş gibi göklerde gezer vurulursun Sensiz geçecek yılları, yıllar diye alma. Aradığım sen misin yalnızca Yoksa seni yitirirken yitirdiğim şey mi var? ------------------------------------- bugün küskün bir gün var masamda bütün ayrılıklardan arta kalmış ayrılık usulca büyür içimde sonra usulca uzaklaşır aramızda ne yer var ne de zaman ne başka bir yüz ne başka insan ayrılık saksıdaki çiçeklerimiz gibi büyür sessiz ve nedensizce durmadan ----------------------------------- Anladım bu hayat bize artık hiç gülmeyecek Biraz acı, biraz rakı, böyle sürüp gidecek Biraz hüzün, biraz üzüm, böyle sona erecek Anılardır eski günlerin yeri Ne yapsan yap, dönmez geri Ayrılığın treni durmaz artık Döndümüydü tekerleri İşte sevda buymuş, her değen tutuşmuş Bu ne tatlı bir belaymış bırakmadı yakamı Ama olsun, acılar adam eder, adamı ------------------------------------------ Ey güzel ülke, uzak ülke Ey bilmediğim ülke Ne kendi isteğimle geldim sana Ne de soylu bir atın sırtında Beni bu yiğit delikanlıyı Gençliğin ateşi sürükledi sana Bi de başımdaki şarap dumanları ---------------------------------- Orda duruyorsun Terkedilmiş beyaz ve nazlı Git diyorlar gidiyorsun Kal diyorlar ne bir ses ne bir şarkı Kırgınım saçılmış bir nar gibi Sessiz akan bir ırmağım gecede Git dersen giderim Kalırım kal dersen Söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım Git dersen giderim Kal dersen kalırım -------------------------------- Gözlerini kapasan hafifçe Süzülür bakışların aralıktan Bir savaşı sürdürür kendince Bir savaş ki yalnızca güzellikten Bir savaş ki aşar gider usulca Kaç akşama dayandı yüzyıllarca Sevindi gün boyu gündüzden Ne büyük savaşçılar geldi geçti Her akşam bir umuttan sessizce Her akşam bir direnç yaratabilen ------------------------------------- Elbet sen de güzel olacaksın küçügüm Aşk güzel ediyor herseyi Kaşların gözlerin ne güzel, bakışın ne güzel Dert savurur sevda toplar çiçegini Bak bu ışık senin ışıgın Dallarına ay doğmus, delice delice zeytin Bu bahar yine gelin olacak Omuzunda yesil bir duvak, delice, delice zeytin ---------------------------------------- Eksik bir şey mi var hayatımda Gözlerim neden sık sık dalıyor Eksik bir şey mi var hayatımda Gökyüzü bazen ciğerime doluyor Öyle bir şey ki bu, kolay anlatamam Atsan atılmaz, satsan satamam Eksik bir şey mi var, anlayamam Bak çayım sigaram, her şeyim tamam Kalksam duraktan dolmuş gibi Arka koltukta unutulmuş gibi Terliklerimle, gelsem sana Sonunda aşkı bulmuş gibi ---------------------------------- Biz faytona ne zaman bindik en son ne zaman Şapkası sünnet gözleri cennet hocam o zaman Biz sinemaya gittik en son en zaman Elimizde yastık cebimizde fıstık hocam o zaman Biz bu denize ne zaman girdik en son ne zaman Martıların kanadına bindik hocam o zaman Biz ne zaman büyükdük en son en zaman Çocuklara yasaklar koyduk ne zaman zaman Biz ne zaman büyüdük işte o zaman Adam olduk sevdalanmayı unuttuk hocam Biz hayatı ne zaman sevdik ne zaman Çocuktuk sevdalandık hocam o zaman Biz ne zaman büyükdük en son en zaman Çocuklara yasaklar koyduk ne zaman zaman Biz ne zaman büyüdük işte o zaman Adam olduk sevdalanmayı unuttuk hocam Biz faytona ne zaman bindik en son ne zaman Şapkası sünnet gözleri cennet hocam o zaman Biz okulu ne zaman kırdık en son ne zaman Bahar geldi aklımızı çeldi hocam o zaman Biz hayatı ne zaman sevdik en son ne zaman Çocuktuk sevdalandık hocam o zaman --------------------------------------- Bugün güneş doğmayacak Bugün sen çok öleceksin Biraz düşlerine eğil Orda birşey bulacaksın Bugün unut mavileri Çiçeğe su verme unut Biraz daha sen olursun Kalbindeki rengi büyüt Her aşk kendi içinde yaşar Çaldığın kapı kapanır sonunda İçinde bir sen bulursun Büyümüş anlamış yorgun Ah aman aman küçüğüm Bu yol sana gidiyor Senin küçük baharında Unuttuğun birşey var Gelir geçer sokaklardan Sokaklara girer çıkar Mavi penceresinde gün Telaşlı rengarenk kuşlar Kanallarında birgün Düşlerine konar kalkar ------------------------------------- boynu bükük bir papatya olduğuma bakıp da senden vazgeçtim sanıp sakın aldanma yedi kat yerin altından örgütlenip takılı verdim saçının arasına yedi kat yerin altından örgütlenip takldım saçının arasına boynu bükük bir papatya olduğuma bakıp da senden vazgeçtim sanıp sakın aldatma -------------------------- Bir naylon kovanın içinde Gezerim istavrit gibi İstanbul neresi Köprüde gide gele Bayanlara eve.. more Yetim gezdik hep Kulaksız'dan Tophane'ye Aslında bizim de hakkımız Be ablacığım Değil miyiz toprağımız üstünde Be bey abim Değil miyiz toprağımız üstünde Size göre biz boş yere yaşıyorsak çaresiz Oltadaki balık kadar yoksa değerimiz Biz de kayıklara atlayıp Vapurlara yaşadığı denizlere gideriz ------------------------------------------- Gel yollara düşelim sırtında yeditepenin Ardına takılıverip bir tekir kedinin Gel dillere düşelim Fincana fala çıkalım Camdam cama bakarak bir oyun kuralım Çık denizin çık yüzüne Buluşalım orda senle Sen zaten sarhoş bir balık Bir topal martı ben de Gel dalgaya düşelim Sandalda rakı içelim Bir kötü arkadaş edinip peşinde uçalım Gel çocuklara soralım Gel masalları gezelim En güzel denizi bulup suyunda yüzelim Gel denizin gel yüzüne Buluşalım orda senle Biz yorgun bir kentin Aşık yüzleriyiz senle ------------------------------------- Ah gülüm, ben senden önce de sevdim Bu masal denizine senden önce de girdim Bilirim mektup koşarak açılır Geceler boyu okunur Okunur satır satır Bilirim çoğalır isminin şarkısı Başını döndürür teninin kokusu O zaman güneş ne güzel doğar Ne güzel yağmurlar üstümüze yağar Bütün insanlar güzel Bütün çocuklar uslu Bütün polisler güleç Bütün bakkallar namuslu Ah gülüm, ben senden önce de sevdim Bu masal denizine senden önce de girdim --------------------------------------------- Ya bu denizin tuzu Ya bu martılar, ya bu vapurlar, ya bu yaşanmış yıllar Düşünüze hiç girmez mi istanbul Ya bu yıldızlarda ışık, ya düşleriniz, ya geçmiş Ya bu mavi ya bu koku, ya bu bahar Anılara hiç sığar mı istanbul? Ya bu rüzgarın dilinde eski şarkılar, eski şarkılar Aman aman aman aman yar Bu gün vapurdan indim yürüdüm Adımı çağırdı sesin Adaları basmış bahar dumanı Yüzüme vurur nefesin Kaç kara eylül geçti dönmedin geri, dönmedin geri Utanıyor şimdi bak rüzgarlar bile, rüzgarlar bile Aman aman aman aman yar ------------------------------------------ Beyoğlu'na çıktık yine allah Sivilleri çektik yine allah Biraz çapkın baktık aynaları yaktık Düştük yine dalgalara allah Beyoğlu'na çıktık yine allah Şişelerden aktık yine allah Gözlere baktık göğüslere daldık Düştük yine dalgalara allah Yol göründü askere Başvurduk mekteplere Her duvarda vizite Düştük yine dalgalara allah Kandil yanar lamba söner Tütün kağıt filler çeker Kedi keman şarap kılçık Aşk da biter bitmez günler Kandil yanar lamba söner Vişne oje topuklar mermer Ay yıldız ruj parfüm Son tertip kalır asker "Beyoğlu'nun orta yeri sinema Aşık oldum duyurmayın anama" Ah bu dünyada hasretlik düştü payıma Ah bu dünyada yalnızlık düştü payıma Daldık yine dalgalara allah Düştük yine dalgalara allah -------------------------------------- Parmak uçlarım tanımak istiyor seni Dokunmak istiyor çocuklar gibi Önümde uzayıp aksın bir su gibi Merak ettiğim gövden Ateşte çaydanlık, camda yağmur Bahçede ıhlamur Masamda incir rakısı, yatağımda ten kokusu Teninle tanışmanın zamanı Teninle konuşmanın zamanı Senin tenin sıcak Benim içimde bir kedi Yumdu gözlerini "işte aşk" dedi ----------------------------------------------- Yas mas tutma sevgilim, öldüğüm zaman. Toprakta böceklere güldüğüm zaman Duyurunca, paslı sesiyle, ölüp gittiğimi, bir çan.. Yas mas da tutma sevgilim öldüğüm zaman. Çürüyen gövdem gibi, yitip gitsin aşkın da.. Ne bir mektup kalsın bizden, ne bir söz, ne bir eşya.. Unut gitsin adımı, arkamdan da ağlama Göz yaşınla da eğlenir, onu da alıp-satar bu dünya... -------------------------------------------------- Çocukluğumun akşamları çıkagelin, acıktığımı unuttum Aklımda ne vardı şimdi, ne isyan ne sinkaf ne halt unuttum Mahallenin küçük yıldızı, köpeklerin çobanı Uzaklarda kaval sesleri, sevdalıların dumanı Soğumuş bir tas çorbadır hayat, doydum Ben unuttum, sen de unut Unutmak çok kolay Ateşte yürümek kolay, ateş kül oluyor zamanla Çok kolay unutmak Her yol bizim eve çıkardı, koşaradım geç vakit, unuttum Gecelerin bir hüznü vardı, artık gündüzün de var, unuttum Uzun kara bir çocuktu aşk, götürdüler astılar Kör bir terzinin makasıyla hayatı daralttılar Açtım televizyonu baktım, bir çok maymun Ben unuttum sen de unut --------------------------------------------- Galata'dan aşağı, yol gider suya vurur Şu istanbul dediğin, yavrum, koynumda uyur Asker dizilir asker camlara sardunyayım Karavana içinde, yavrum, kaynasın canım Hadi benim istanbul'um Ben gül idim kurudum Eller sevdaya düştü, Sen benim yarim oldun, aman. Aynam kırıldı aynam Yitirdim cemalimi Sırça kafes içinde, sevsinler hayalimi, aman. Ben de küçücüğidim, evlerin eğlencesi Hayat bildiğin senin, yavrum, el söylencesi Pazar kurulur pazar, çarşının arasına Aşk dediğin satıldı, yavrum, el parasına. --------------------------------------------- Kanatlandı uçtu gitti yaralı kuş gibi ömrüm Gel geceme yanıver babacım, ışıksız bu gönlüm Tutuşsun bahçemizde zaman Karışsın günler geceler İçimin kuytususun aman aman Güllerin uykususun Bir sevda türküsüsün, söyle viran olayım Bırakma ellerimi aman aman Ağlarım çocuk gibi Dışarda kuş sesleri, sen kaybol ben bulayım Bir kuş ol da konuver babacım, iğde dallarına Serin bir bahar sabahı yemyeşil dünya Bitmesin sürsün bu rüya Uykumuz ta haşre kadar Ezgi'nin Günlüğü ----------------------------------------
“Ezginin Günlüğü, komşunun çocuğundan ödünç istediğimiz Orta Atlas’ı anımsatır bana… Coğrafya ödevimize yardımcı olan o kitabın sayfalarındaki haritalarda, aradığımız, dağı, dereyi ya da denizi bulmamız için bize rehber olan komşu sevgisidir, dostluktur… Elimizde pusula olmasa da, avucumuzda henüz soğumamış olan insan sıcağıdır yol gösteren, dağları deviren, denizleri aşan…
Sanat eserleri şairi besler, büyütür… Bir resim, bir heykel ya da bir şarkı… Ezginin Günlüğü’nün dinlediğim her eseri yelkenlerime rüzgar oldu, gecenin karanlığında deniz feneri gibi yolumu aydınlattı… Şiirin kapı komşusu olan müziğin güler yüzlü komşusudur, Ezginin Günlüğü… Sokağımızı dolduran, genişleten şarkılar onun açık penceresinden taşmıştır… Beyaz perdeleri bir duvak gibi salınır rüzgarda… Eşiğinde de hep çamura, toza, toprağa bulaşmış, evi kirletmesin diye içeri alınmayan bir çocuk ayakkabısı vardır…
Ezginin Günlüğü’nün kapağı ne renktir, bilemem... Çünkü bu günlük hiç kapanmamıştır, sürekli açıktır sayfaları… Şunu söyleyebilirim yalnızca; Sayfalarından biri Asya, öteki Avrupa kıtasıdır… Tam ortasından da bir deniz akar, gider… Ezginin Günlüğü İstanbul, İstanbul Ezginin Günlüğüdür… Bu yüzden, sayfaları çevirirken bir bakarsınız ki, yosun kokmaktadır parmaklarınız…
Neler dökülmez ki Ezginin Günlüğü’nden hayatımıza; kurutulmuş boynu bükük bir papatya, vapur dumanı, sevdiğimiz bir şairin fotoğrafı, tırnağımızla düzelttiğimiz yıldızlı çikolata kağıdı, o gün doğacak bir kız çocuğuna önerilen adı sevdiğimiz için salkıdığımız bir saatli maarif takvimi yaprağı… Yani hisse senetlerine karşı, hissi senetler…
Dize gelmeyen şairlerin dizeleri dalga olur, alır götürür bizi güzel kıyılara… Ezginin Günlüğü’nü dinledikçe uçan halılara, define adasına, Alaattin’in sihirli lambasına, deniz kızlarına daha çok inanıyorum… daha bir seviyorum Pal Sokağı’nın çocukları’nı, Don Kişot’u Şarlo’yu…
Teşekkür ederim Ezginin Günlüğü… Birbirinden güzel şarkıların için sana teşekkür ederim… Sen olmasaydın hayatımızda pek çok şey eksik kalacaktı!”
Sunay Akın
Sanat eserleri şairi besler, büyütür… Bir resim, bir heykel ya da bir şarkı… Ezginin Günlüğü’nün dinlediğim her eseri yelkenlerime rüzgar oldu, gecenin karanlığında deniz feneri gibi yolumu aydınlattı… Şiirin kapı komşusu olan müziğin güler yüzlü komşusudur, Ezginin Günlüğü… Sokağımızı dolduran, genişleten şarkılar onun açık penceresinden taşmıştır… Beyaz perdeleri bir duvak gibi salınır rüzgarda… Eşiğinde de hep çamura, toza, toprağa bulaşmış, evi kirletmesin diye içeri alınmayan bir çocuk ayakkabısı vardır…
Ezginin Günlüğü’nün kapağı ne renktir, bilemem... Çünkü bu günlük hiç kapanmamıştır, sürekli açıktır sayfaları… Şunu söyleyebilirim yalnızca; Sayfalarından biri Asya, öteki Avrupa kıtasıdır… Tam ortasından da bir deniz akar, gider… Ezginin Günlüğü İstanbul, İstanbul Ezginin Günlüğüdür… Bu yüzden, sayfaları çevirirken bir bakarsınız ki, yosun kokmaktadır parmaklarınız…
Neler dökülmez ki Ezginin Günlüğü’nden hayatımıza; kurutulmuş boynu bükük bir papatya, vapur dumanı, sevdiğimiz bir şairin fotoğrafı, tırnağımızla düzelttiğimiz yıldızlı çikolata kağıdı, o gün doğacak bir kız çocuğuna önerilen adı sevdiğimiz için salkıdığımız bir saatli maarif takvimi yaprağı… Yani hisse senetlerine karşı, hissi senetler…
Dize gelmeyen şairlerin dizeleri dalga olur, alır götürür bizi güzel kıyılara… Ezginin Günlüğü’nü dinledikçe uçan halılara, define adasına, Alaattin’in sihirli lambasına, deniz kızlarına daha çok inanıyorum… daha bir seviyorum Pal Sokağı’nın çocukları’nı, Don Kişot’u Şarlo’yu…
Teşekkür ederim Ezginin Günlüğü… Birbirinden güzel şarkıların için sana teşekkür ederim… Sen olmasaydın hayatımızda pek çok şey eksik kalacaktı!”
Sunay Akın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder