25 Şubat 2014 Salı

The Communist Manifesto

" The bourgeoisie, wherever it has got the upper hand, has put an end to all feudal, patriarchal, idyllic relations. It has pitilessly torn asunder the motley feudal ties that bound man to his "natural superiors", and has left remaining no other nexus between man and man than naked self-interest, than callous "cash payment." It has drowned the most heavenly ecstasies of religious fervour, of chivalrous enthusiasm, of philistine sentimentalism, in the icy water of egotistical calculation. It has resolved personal worth into exchange value, and in the place of numberless and indefeasible chartered freedoms, has set up that single, unconscionable freedom- Free Trade. In one word, for exploitation, veiled by religious and political illusions, naked, shameless, direct, brutal exploitation."

Friedrich Engels, Karl Marx 

VEBA

"...Hikayenin devamı çok basitti. Herkes için böyledir bu: Evlenilir, biraz daha sevilir, çalışılır. Sevmeyi unutana kadar çalışılır..."

Vebadan ölen bir çocuğun cennete gideceğinden bahisle:

"... Çocuğu bekleyen güzelliklerin sonsuzluğu onun acısını telafi edecektir, demek onun için kolay olurdu, ama gerçekte bu konuda hiçbir şey bilmiyordu. Bir keyfin sonsuzluğunun insan acısını bir an telafi edebileceğini kim ileri sürebilirdi? Bu bir Hristiyan olamazdı; kollarında , bacaklarında ve ruhunda acıyı tanımış bir efendisi olan bir Hristiyan olamazdı kesinlikle. Hayır, çarmıhın simgelediği bu parçalanışa sadık olarak ve bir çocuğun acısıyla yüz yüze kalarak rahip duvarın dibinden ayrılmayacaktı. Ve kendisini o gün dinleyenlere hiç korkmadan şöyle diyecekti: 'Kardeşlerim, o an geldi. Ya her şeye inanmalı ya da her şeyi yadsımalı! Ve aranızda kim her şeyi yadsımayı göze alabilir?'

"... Masumiyetin gözleri oyulunca Hristiyan ya inancını yitirmeli ya da gözleri oyulmalı..."

"... Soru: Zamanını yitirmemek için ne yapmalı?
      Yanıt: Onu alabildiğine duyumsamak.
      Yöntem: Bir dişçinin bekleme odasında rahatsız bir koltukta gün geçirmek, pazar öğleden sonrasını balkonda yaşamak,  anlamadığımız bir dilde konferanslar dinlemek, ayakta yolculuk etmek için en uygun olmayan ve en uzun demiryolu güzergahını seçmek, tiyatro gişesi önünde kuyruğa girmek ve bilet almamak, v.b..."