31 Ağustos 2008 Pazar

Bakışsız Bir Kedi Kara


Gelir dalgın bir cambaz. Geç saatlerin denizinden. Üfler lambayı. Uzanır
ağladığım yanıma. Danyal yalvaç için. Aşağıda bir kör kadın. Hısım. Sayıklarbir dilde
bilmediğim. Göğsünde ağır bir kelebek. İçinde kırık çekmeceler. İçer içki Üzünç Teyze
tavanarasında. İşler gergef. İnsancıl okullardan kovgun. Geçer sokaktan bakışsız bir
Kedi Kara. Çuvalında yeni ölmüş bir çocuk. Kanatları sığmamış. Bağırır Eskici Dede.
Bir korsan gemisi! girmiş körfeze...

Ece Ayhan

Aşk

Sen varken kötü diye bir şey bilmiyorduk
Mutsuzluklar, bu karalar yaşamada yoktu
Sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu
Sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler
Nicedir bir pencereden deniz güzel değil
Nicedir ışımayan insanlığımız sensizliğimizden.

Sen gel bizi yeni vakitlere çıkar.

İlhan Berk

28 Ağustos 2008 Perşembe

Canım Kızım;

Meğer sanaymış yolculuğum.

Birgün kendime neden yaşadığımı sordum;

Bir anlamı olmalıydı başımdan geçen onca şeyin;

Bir karşılığım olmalıydı hayatta.

Bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yaşındaydım.

Ellerim yaşlanmamıştı henüz

Ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum,

Bildiğim her şeyden,

Herkesten uzaktaydım..

Yalnızlık, yabancılık, haksızlık, dünya kederleri

Bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime.

Balkona çıktım,

Dördüncü kattaydım.

Soğuk bir kış gecesiydi.

Demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak.

Göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda...

Yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu

Ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış;

Elinde bira şişesi ağlıyordu,

Uzundu sacları.

Kaldırıma oturdu

Elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı.

Saat oniki'ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...

Annem geldi aklıma

Bir Pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatışı.

Yalnızmış sancıları geldiğinde;

Çok korkmuş ya başaramazsa diye.

Balkona çıkmış

İnsanları seyretmiş, başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek

Ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş.

Doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş.

Saat öğlen oniki'ye on varmış.

İşte böyle demiştim kendi kendime;

Buraya kadarmış.

Sonra çilekli pastayı,

Çaldığım vişneleri,

Limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm.

Saçlarımı uzatacaktım,

Para biriktirip yollara çıkacaktım

Ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım.

Büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli

Eğer sabah aynıysa her şey,

O zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi..

Ertesi gün güneşli bir sabahtı;

Çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...

O günden sonra neler oldu bir bilsen...

Sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki.

Çok korkuyorum severmisin acaba beni?

İyi bir anne olabilecek miyim?

Koruyabilecek miyim seni?

Kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?

Takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor.

Annende sonbaharda doğmuş bir bebekti.

Bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.

Şu anda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun.

Gelişine az kaldı...

Seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.

Ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun.

İsterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti.

Geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü

Ve bendende önde olacağını biliyorum.

Umarım sende seversin karıncaları,kedileri ve kelebekleri.

Ben babasını çok özleyen bir çocuktum...

Dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....

Anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka.

Oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında,

Notalarla oğlunun adını yazan,

Bıyıklı yorgun babaları,

Ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini

Sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri,

Sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri,

Kendi öfkesinde boğulanları

Ve yalancıları tanıyacaksın.

Aşkı tanıyacaksın bir gün,

Kalbin kırılacak

Ve belki kıracaksın birilerini...

İyi bir tamirci ol kızım,

Çabuk onar kırdığın kalpleri ve çaresiz kalma kendi kırık kalbinle.

Sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.

Hayat iki seçenek sunuyor sana:

Ya payına düşen kederi parlatacaksın;

Ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın.

İkincisini tercih edersin umarım...

Bana öğretildiği gibi kızım;

Öğrendiğin çiçek adlarını unutma,

Kelebekleri kitap arasında kurutma,

Kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...

Dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.

Yolun acık olsun....

Annen..


İclal Aydın

26 Ağustos 2008 Salı


    Maviye
    Maviye çalar  gözlerin,
    Yangın mavisine
    Rüzgarda asi,
    Körsem,
    Senden gayrısına yoksam,      
    Bozuksam,
    Can benim, düş benim,
    Ellere nesi?
    Hadi gel,
    Ay karanlık...

    İtten aç,
    Yılandan çıplak,
    Vurgun ve bela
    Gelip durmuşsam kapına
    Var mı ki doymazlığım?
    İlle  de ille
    Sevmelerim,
    Sevmelerim gibisi?
    Oturmuş yazıcılar
    Fermanım yazar
    N'olur gel,
    Ay karanlık...

    Dört yanım puşt zulası,
    Dost yüzlü,
    Dost gülücüklü
    Cıgaramdan yanar.
    Alnım öperler,
    Suskun, hayın, çıyansı.
    Dört yanım puşt zulası,
    Dönerim dönerim çıkmaz.
    En leylim  gecede ölesim tutmuş,
    Etme gel,
    Ay karanlık...

Ahmed Arif

20 Ağustos 2008 Çarşamba

....

"O olmazsa yaşayamam."
demeyeceksin. Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin o’nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini…
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin..
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak…

Can Yücel

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Yeni Hayat

"Resimli romanlardan, dizi filmlerden ve hızla geçen otobüslerin, trenlerin hızından çıkma, benim hikayemde melek sözüyle her karşılaştığında, çok görmüş bir akılcılıkla gülümseyen, kendinden emin, şüpheci okur! Belki de, benim tutkuma, öfkeme ve hikayeme kendini bütünüyle vermediğin için, şimdi bana hızla yaklaşmakta olan o an, bir gün sanki sana hiç yaklaşmayacakmış gibi, güvenle kitabı elinde tutuyorsun, ama benim gördüklerimi senin de bir gün görebileceğini aklından hiç çıkarma ve sakın kendini ölümsüz sanma. Kitaplar, mükemmel kitaplar, ölümsüzlerin işidir. Ben ve kahramanım ise fazla fazla kusurlu, fazla fazla eksikli olduğumuzu bildiğimiz için zaten ölümlüyüz."

Orhan Pamuk

*Yeni Hayat kitabının girişinden

10 Ağustos 2008 Pazar

Balzamin

Sen el kadar bir kadınsındır
Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli
Bazı ağaçlara kapı komşu
Bazı çiçeklerin andırdığı
İş bu kadarla bitse iyi
Bir insan edinmişsindir kendine
Bir şarkı edinmişsindir, bir umut
Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da
Saçlarınla beraber penceredeyken
Besbelli arandığından haberli
Gemiler eskirken, deniz eskirken limanda
Sevgili...

Cemal Süreya

4 Ağustos 2008 Pazartesi

İnsan

"Korkunç bir düşmanım var, dedi bana. Bak, nerede olsa benim kadar kuvvetli, benim kadar dikkatli, benim kadar canlı, kendini gösteriyor. Durmadan beni gözetliyor; şöyle bir toparlanayım desem hemen karşıma dikiliyor. Gözüme uyku girmez oldu; ama onun da uyuduğu yok. Benim kadar sakin, benim kadar azimli. Hücum etmesini beklemiyorum ama, artık benim de tahammülüm kalmadı; ona bu üstünlüğü bırakmayacağım; kolumu kaldırıyorum; bak, tam zamanıymış, o da kolunu kaldırdı. Öyle zannediyorum ki, ben ne düşünsem, o da, aynı zamanda aynı şeyi düşünüyor. Benden korkuyor, bunu açıkça görüyorum; korkunun ne olduğunu bildiğim için de, benden nefret ettiğini anlıyorum. Kendimi müdafa etmek için tasarladığım herşeyi o da tasarlıyor; yayılmak, açılmak istedim mi, bu da kendimi korumam için bir çaredir, o da aynı şeyi yapmak istiyor. Bir benzerim olduğunu biliyordum zaten; ama kavgalı olduğumuzdan beri bunu daha iyi hissediyorum. İnsanoğlu benzerini sevebilir mi? Ondan korkmak , çekinmek daha akıllı uslu bir hareket olmaz mı? Beni çeken herşey onu da çekmez mi? Vaktiyle bana, aynı şeyleri düşünenler arasında anlaşma olduğunu söylemişlerdi. Ama düşüncelerimiz eğer isteklerimizse, daha doğrusu ihtiyaçlarımızsa, aynı şeyleri düşündüğümüz takdirde ortaya bir kavga mevzuu çıkmaz mı? Ey, düşman kardeşim, bana acı hakikatler öğrettin. Şu anda bile onları teyit ediyorsun. Takındığın tavırdan, duruşundan, bıkkınlık gösteren hareketlerinden, evet, hem bıkkınlık gösteren, hem tehdit eden hareketlerinden, bunun böyle olduğunu anlıyorum. Elveda kardeşlik."

İnsanoğlu, yine insanoğlunu göstererek bana bunları söyledi. "Ama, dedim ona, bu senin gölgen."

Mayıs, 1927

Alain

*'Söyleşiler' in I. cildinden.