31 Mart 2008 Pazartesi

Hümanizm

“hayatın dinginliğini en çok tehdit eder görünen dört düşünce vardı. bunlardan birincisi şuydu: aşkın efendiliği iyidir, çünkü o, ona inanan kişinin ruhunu bayağı şeylerden uzak tutar. "Diğeri şuydu: aşkın efendiliği iyi değildir, çünkü ona inanan kişi ne denli inan beslerse ona, o denli ağır ve acılı anlar yaşamak zorunda kalır. "Diğeri şuydu: öyle tatlıdır ki aşk’ın adını duymak, işleyişinin de yalnız tatlı şeylerde bulunuyor olması olanaksız bence. Nomina sunt consequentia rerum, diye yazılmıştır çünkü: adlar imledikleri şeylerin sonucudur... Dördüncü düşünce şuydu: aşkın, uğruna beni bunca kanattığı kadın, yüreği kolayca coşan öteki kadınlara benzemez."

Dante Alighieri

*Yeni Hayat'tan
------------------------------
Bu yüzden yitiğiz biz
Başka bir suçtan değil,
Tek cezamız:
Umutsuz bir özlemle birlikte yaşamamız...

Dante

*İlahi Komedya (cehennem)
------------------------------------
Yalnız bir yaşamı sürekli aradım
(Dere, tarla ve orman tanıktır buna)
Işığın yolunu bulmamda yararı dokunmayan, o budala kafalardan kaçarak...

Petrarca
------------------------------------------
Dağılır yele karşı altın saçları
Uçuşurdu bin bir büklüm içinde.
Bir hoş ışık vardı gözlerinde
Pırıl pırıl, sönmüş o zamandan beri.

Bir iyilik sarardı yüzünü bazan
Bilmem, belki bana öyle gelirdi.
Ben o sevdaya can atan deli
Nasıl yanıp tutuşmazdım o zaman.

Yürüdü mü yerden kurtulurdu sanki
Melekler öyle yürüse gerek.
Sözleri bir başka türlüydü
İnsan sözlerinden.

Gökte bir ruhtu o, bir canlı güneşti.
Öyle gördüm ben; öyle değilmiş simdi.
Yay gevşemiş, ne çıkar,
Yara gitmez gönülden

Petrarca
---------------------------------



...Gerçek dostluğun ne olduğunu bilirim; bildiğim için de dostumu kendime çekmekten çok, kendimi ona veririm. Ona iyilik etmeyi onun bana iyilik etmesinden daha çok istemekle kalmam; kendine her edeceği iyiliğin bana da iyilik olmasını isterim. Bana en büyük iyiliği kendine iyilik ettiği zaman etmiş olur. Bir yere gitmek ona hoş geliyor, yahut bir işine yarıyorsa, uzakta olması bana yanımda olmasından daha tatlı gelir. Kaldı ki haberleşmek olanağı varsa insan ayrı düşmüş de sayılmaz. Ben vaktiyle dostumdan ayrılmada yarar bile buldum. Birbirimizden uzaklaşmakla hayatımızı daha fazla doldurmuş, olanaklarımızı genişletmiş oluyorduk. Başka başka yerlerde, o benim için yaşıyor, keyfediyordu, ben de onun için.

Hayatın tadını bir aradaymışız gibi çıkarıyorduk. Hatta bir aradayken birimizden biri işsiz kalıyordu. O kadar kaynaşmıştık ki ayrı ayrı yerlerde olmakla anamızdaki gönül birliği bir kat daha zenginleşiyordu...


...
Onu (Etienne de la Boetie: Montaigne'in en iyi dostu. İyi yürekliliği ve bazı şiirleriyle tanınmıştır.) niçin sevdiğimi bana söyletmek isterlerse bunu ancak şöyle anlatabilirim sanıyorum: Çünkü o, o idi; ben de bendim...


...
Öteki sıradan dostlukları buna benzetmeye kalkışmayın: Onları, hem de en iyilerini ben de herkes kadar bilirim. O dostluklarda insanın, eli dizginde yürümesi gerekir: Aradaki bağ, güvensizliğe hiç yer vermeyecek kadar düğümlenmiş değildir. Chilon (Eski Yunanistan'ın ünlü bilgelerinden biri.) dermiş ki: «Onu (dostunuzu), bir gün kendisinden nefret edecekmiş gibi sevin; ondan, bir gün kendisini sevecekmiş gibi nefret edin.» Benim anlattığım yüksek ve yalın dostluk için hiç yerinde olmayan bu davranış, öteki dostluklara uyabilir. Bunlar için, Aristoteles'in sık sık tekrarladığı şu sözü de kullanabiliriz: «Ey dostlarım, dünyada dost yoktur...»..

Montaigne

*Denemeler'den

--------------------------------------------------------


Klasisizm



...Okuduğunuz bir eser, düşüncelerinizi yükseltir, sizi soylu ve mert duygularla doldurursa, onun hakkında hüküm vermek için başka kural aramayınız, eser iyidir ve usta elinden çıkmıştır...

La Bruyere

*Karakterler'den


Kurnazlıkların en incesi, bize kurulan pusulara düşer gibi görünmeyi bilmektir.

La Rochefoucauld

*Özdeyişler'den

Herkesin aklından geçen bir düşünce canlı, ince ve yeni bir tarzda söylenirse ancak değeri olan bir düşüncedir.

Boileau
--------------------------------------------

Romantizm

"Görüntüsü beni nasıl da her yerde izliyor! Uyanıkken ve rüya görürken, hayallerimde bütün ruhumu sarıyor! GözLerimi kapatınca alnımın ortasında, iç görme gücümün birleştiği bu yerde siyah gözleri duruyor! Burada! Sana bunu ifade edemem. GözLerimi yumuyorum, hemen karşımdalar. Bir deniz gibi, bir uçurum gibi önümde, içimde açılıyor, alnımın içindeki duyuları dolduruyorlar.
Nedir insan, övülen bu yarı Tanrı? Tam da en gerekli olan yerde güçleri yetersizlik göstermiyor mu? Ve sevinç içinde yükseldiği, acılarla yıkıldığı zaman, tam da sonsuzluğun derinliğinde kendini kaybetmeyi özlediğinde, o vurdumduymaz ve soğuk bilinçliliğine geri dönmüyor mu hep?"

Goethe

*Genç Werther'in Acıları'ndan

-------------------------------------


Seni hatırlarım sulara günün
Şavkı vurunca;

Seni hatırlarım, dağlara ay
Renkler verince.

Seni görür gözüm uzak yollarda
Tozlar kalkarken;

Derin gecelerde, dağ yollarında
Yolcu titrerken.

Seni işitirim, boğuk seslerle
Su yükselince;

Kırlarda sükutu dinlerim gece
Her şey susunca;

Uzakta da olsan, ben yanındayım,
Sen yanımdasın.

Gün söker, yıldızlar ışık gökte, ah.
Burada olsaydın.

Goethe

-----------------------------------------

Artık gezintilere çıkmayacağız
Geceleyin geç vakit,
Gönül ne kadar çekse de,
Ay ışıldasa da.
Kılıç nasıl yıpratırsa kınını
Ruh da göğsü öyle aşındırır.
Gün gelir kalp durur solumak için
Aşk dinlenmek ister.
Hep sevişmek içinse de geceler
Gün ışığı çabuk çıkagelir
Ama gezintilere çıkamayacağız artık
Ay ışığında.

Lord Byron

-------------------------------------------

Realizm


...Başkalarını yargılamaya hakkın yoktur. Çünkü bir insan, karşısında duran suçlu gibi kendisinin de bir suçlu olduğu, ortadaki suçta belki en büyük payın kendisinin olduğu bilincine varmadan başkalarını yargılayamaz. Bunu anladıktan sonra yargıç olabilir ancak. Ne denli garip olursa olsun, gerçektir bu. Çünkü ben doğru bir insan olsaydım, karşımda duran suçlu belki de hiç olmayacaktı...

...
İnsanlığa hizmet yolunda büyük işler başarmayı düşlüyorum sık sık, gerçekten de insanların mutluluğu uğruna çarmıha gerilmeye bile giderim belki, ama öte yandan, bir insanla aynı odada iki gün yalnız kalmaya dayanamam...

...
Kokuşmuş ve hastalık halini almış sistemi değiştirmek dahilerin işidir. Muhammed sistemi zorlayacak ve devirecek güce erişinceye kadar putlara dokundu mu? Sistemi ezip ayakları altına aldıktan sonradır ki putları devirdi. Neden? Putlar bir semboldü. Ben ne yaptım? Sembolden, yani kocakarıdan işe başladım. Bir engeli aşmak istedim. Ama aşamayıp gerisinde kaldım.

Çok şeyi var şimdi insanın, ama mutluluğu azaldı...

Dostoyevski

-----------------------------------------------------------

Naturalizm

...İnsanın sayısız geceler boyunca odada pinekleyerek kitap okuduğunu, yada kara kara düşündüğünü getir gözlerinin önüne. Kimi zaman boşa koyarsın dolmaz, doluya koyarsın almaz, doğru mu düşünüyorsun yanlış mı bir türlü bilemezsin, çıkamazsın işin içinden, danışacağın tek bir Allah’ın kulu bile yoktur. Dönüp de sen ne dersin bu işe diyebileceğin hiç kimse yoktur yanında, sen de görüyor musun benim gördüğümü diye soramazsın hiç kimseye. Kaygılısındır, kararsızsındır. Bir ölçü yoktur elinde. Neler gördüm ben burada, neler neler yaşadım .Sarhoş filan da değildim. Uykuda mıydım bilmem. Ama yanımda birisi olsaydı, uyuyordun, düş görüyorsun derdi. Ve işte o zaman her şey çözümlenmiş olurdu...

John Steinbeck

*Fareler ve İnsanlar'dan


------------------------------------------------------------

Parnasizm


Hayır, madam siz değilsiniz sevdiğim;
Sevdiğim ne Ofelya, ne de Beatris;
Ne de sizsiniz, ne de siz, Julyet’çiğim
İri gözlü sarışın Lora, ne de siz

Benim sevdiğim güzel şu anda çin’de
İhtiyar akrabalarıyla oturur,
Narin çinilerden kuleler içinde;
Sarı nehir karabatakla doludur.

Gözleri vardır şakaklara çekilen,
Bir avuçluktur küçücük ayakları,
Bakır lambalardan daha aydın bir ten,
Kırmızı boyalı, uzun tırnakları.

Başını uzatır kamış kafesinden
Kırlangıçlar geçer sürüne sürüne
Şarkı söyler, her akşam, kendiliğinden
Söğüt dalına, şeftali çiçeğine.
T.Gautier

------------------------------

Sembolizm

...
Derdim: yeter, sakin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülere sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten, kimine gam.

Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin,
Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte;
Toplasın acı meyvesini nedametin
Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.

Bak göğün balkonlarından, geçmiş seneler
Eski zaman esvaplariyle eğilmişler;
Hüzün yükseliyor, güleryüzle, sulardan.

Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi
Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saranGeceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi....

C.Baudelaire

------------------------------------------------------------

Empresyonizm


...
Hâtıralar, ne istersiniz benden?.. Sonbahar...
Durgun gökte ardıç kuşları uçuşmadalar,
Güneşten, ölgün ve soluk bir ışık vurmada
İçinde poyrazlar esen sararmış ormana.

Yapyalnızdık, yürüyorduk, türlü hulyalarda;
Saçlarımız ve düşüncelerimiz rüzgârda.
Çevirip güzel gözlerini bana "Hangisi
En güzel günün?" diye sordu o billûr sesi.

Bir melek sesi kadar tatlı, o kadar derin.
Hafif bir gülümseyiş cevap verdi sesine,
Öptüm ellerini, ibâdet edercesine.

-Ah! İlk çiçekler! Ne güzel kokuları vardır!
Ne kadar sevimli bir mırıltıları vardır
Sevilen dudaklardan çıkan ilk   evet 'lerin!..

Paul Verlaine

----------------------------------------------------------

Ekspresyonizm


Kimse iş vermedi bize
Elleri cebinde
Asık bir suratla
Açıkta yaşıyoruz
Titriyoruz ısıtılmamış odalarda
Yalnız kuru bir yel var şimdi
Sapanların atılı durduğu
Sürülmemiş boş tarlalarda
Bu ülkede iki erkeğe bir cigara;
İki kadına yarım bardak bira düşecek
Kimse iş vermedi bu ülkede bize
Yaşamamız hoş karşılanmıyor
Ölümümüz anılmıyor Times gazetesinde...

T.S. Eliot

-----------------------------------------------------------------


Kübizm


Güvercinler uçtu, üstünde bir elma ağacının
Avcılar koştu ardından, pek güvercin kalmadı ağaçta
Hırsızların işi tıkır, tek elma kalmadı ağaçta
Bir sarhoşun şapkasından başka
Asılı en alt dalda
İyi iş bu şapka satıcılığı
Sarhoş şapkası satıcılığı
Bulunur her yerde şapka
Üstünde çayırların, dalların
Çukurlarda

Yenilerini ararsan Kermarec’de bulursun her vakit
Lamnion’da şapka satıcısı Kermarec
Onun için çalışır rüzgar
Bense küçük bir terzi
Şapka satıcısı olacağım ben de
Elma şarabı benim için çalışacak
Zengin olduğum vakit Kermarec kadar
Bir elma bahçesi alacağım, elma-şaraplık
Ve evcil güvercinler
Bordeaux’daysam şarap içeceğim
Ve dolaşacağım güneşte baş-açık

Max Jacop

---------------------------------------------------------

Fütürizm

Trrrrum,
Trrrrum,
Trrrrum!
Trak tiki tak!
Makinalaşmak istiyorum!

Beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu!
Her dinamoyu
Altıma almak için çıldırıyorum!
Tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,
Damarlarımda kovalıyor
Oto-direzinler lokomotifleri!

Trrrrum,
Trrrrum,
Trak tiki tak
Makinalaşmak istiyorum!

Mutlak buna bir çare bulacağım
Ve ben ancak bahtiyar olacağım
Karnıma bir türbin oturtup
Kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!

Trrrrum
Trrrrum
Trak tiki tak!
Makinalaşmak istiyorum!

Nazım Hikmet Ran

------------------------------------------------

Dadaizm



Bir dadacının türküsü
Yüreğinde dada olan
Çok yoruyordu motorunu
Yüreğinde dada olan

Bir kral taşıyordu asansör
Ağır, kırılgan, özerk
Kesti iri sağ kolunu
Roma'ya papa'ya gönderdi

Asansörün işte bu yüzden
Yüreğinde yok artık dada

Çikolata yiyiniz
Yıkayın beyninizi
Dada
Dada

Tristan Tizara

29 Mart 2008 Cumartesi

İnleyen Nağmeler...

Hiçbir Şeyde Gözüm Yok
Usül:Düyek
Makam:Hicaz
Bestekar:Fethi Karamahmutoğlu
Güftekar:Fethi Karamahmutoğlu
Hiçbir şeyde gözüm yok
Sen yanımda ol yeter
Kapkaranlık odama
Mehtap gibi doğ yeter

Yağmur vururken cama
Dalarken gece gama
Özleyen kollarıma
Usulca sokul yeter

Sızlayan her yerimin
Şu çileli serimin
Sahipsiz dertlerimin
Çaresini bul yeter
-----------------------------------
Gitmesin Gözlerinden Pırıl Pırıl Arzular
Usül:Sofyan
Makam:Rast
Bestekar:Necdet Tokatlıoğlu
Güftekar:Necdet Tokatlıoğlu
(Kızına doğum günü hediyesidir)

Gitmesin gözlerinden pırıl pırıl arzular
Eksilmesin yüzünden o tebessüm o bahar
Tanrım seni korusun kem gözlerden saklasın
Agartmasın sacını şu geçen zalim yıllar

Sen güzel bir kelebek sen nadide bir çiçek
Sana olan bu aşkım inan hiç bitmeyecek

Tuttuğun altın olsun gönlün neşeyle dolsun
Kader hep gülsün sana mutluluk gölgen olsun
Layıksın övülmeye layıksın sevilmeye
Seni üzüp ağlatan hasret kalsın gülmeye

Sen güzel bir kelebek sen nadide bir çiçek
Sana olan bu aşkım inan hiç bitmeyecek
--------------------------------------------
Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın
Usül:Düyek
Makam:Muhayyer-Kürdi
Bestekar:Amir Ateş
Güftekar:Melek Hiclar

Bir kızıl goncaya benzer dudağın
Açılan tek gülüsün sen bu bağın
Kurulur kalplere sevda otağın
Kimbilir hangi gönüldür durağın

Her gören göğsüme taksam seni der
Kimi ateş gibi yaktın beni der
Kimi billur bakışından söz eder
Kimbilir hangi gönüldür durağın
---------------------------------------
Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin
Usül:Semai
Makam:Nihavend
Bestekar:Zeki Müren
Güftekar:Zeki Müren

Gözlerinin içine başka hayal girmesin
Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin

İstersen yum gözlerini tıpkı düşünür gibi
Benden evvel başkası bakıp seni görmesin

Kıskanırdım seni ben kendi gözümden bile
Nasıl verirdim seni bir gün yabancı ele

Sana gelen yollarda daima benim bekleyen
Benden evvel başkası görüp seni sevmesin
-----------------------------------------
Kimseye Etmem Şikayet
Usül:Curcuna
Makam:Nihavend
Bestekar:Kemani Sarkis Efendi
Güftekar:Kemani Sarkis Efendi

Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime
Perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime
-------------------------------------------

28 Mart 2008 Cuma

Ezgi'nin Günlüğü

Bu gece ağlarken mezarınıza
Tatlı bir ümitle bakmaya geldim
Aziz ruhunuzun derinliğine
Bir gözyaşı olup akmaya geldim

Kalanlar memnundur bu işinizden
Ölüme gülerek gidişinizden
Ben işte o sönmez ateşinizden
Çalıp da kalbimi yakmaya geldim

Gücünüz getirdi bize bu günü
Sözlere sığmayan bu güzel ünü
Ben de sizin gibi bir aşk gülünü
Gencecik göğsüme takmaya geldim

--------------------------

Kaç yıldızdan çektim suyumu, kaç haramiye içirdim bilmem
Kaç çocuk öldü susuzluktan, bereketli kuyuların başında
Bunlar bulut ben çizdim maviye, elimde kuş kanadı kalem
Bu bir kırmızı gül ben koydum dudağına, hokkamda kardeş kanı
Anlatma uyusun bırak deniz, anlatma uyusun dağlar
Anlatma uyusun bırak çocuk, anlatma uyusun toprak
Giden her gemiye sallanan mendil
Kaçan trenlerin dumanı, celladın alkışlandığı yer
İyi uykular sessizliğin günü, iyi uykular kayıp iklim
İyi uykular, iyi uykular
Uzanır elim bir kör gibi
Kuru bir dal bahçemdeki
Unutulmuş yangın yeri.

---------------------------------------------

Deli ağacın kuşları
Ne konuşur susuşları
Nice sorup duruşları
Kim kral kim soytarı

Gören göz neler görür
At izinden, it yürür
Soran sonunda bulur
Kim kral kim soytarı

Köşe başında bir deli
Aba giyer olur veli
Şşt dedi sokak köpekleri
Kim kral kim soytarı

Kime dedim de kim bile inanmadı
Beni deli divaneye saymalı
Çekegötürdüler canımı sigaya
De bakalım kral mı soytarı mı

Adamın elinde boru
Çala durur sabah beri
Yaşasın aklımın zoru
Hem kral hem soytarı

----------------------------------------

Tek bir haber bile çıkmasa uzaklardan
Saçma da olsa bekleyişin
Yalnız sen olsan bile bekleyen beni
Bekle beni
Bırak beklemekten usanmış dostlarım
Öldüğümü sansınlar benim
İçme anılar gibi acı
İçme o acı şaraptan
Yağmurlar içinde bekle beni
Karlar tozarken bekle
Ortalık ağarırken bekle
Kimseler beklemezken bekle

-------------------------------------

Bir şarkı sesiydin yıllar içinde
Bir çığlık direnciyle seni arar.
Aradığım sen misin yalnızca
Yoksa seni yitirirken yitirdiği şey mi var?
Akşam vakti İncesaz'da koyulurken şarkılar

Güneşlerden güzelsin sen düşünme
Geçen yıllar elinden çıktı sanma
Ne bir iz var, ne yorgunluk var yüzünde
Güneş varken ışık bitmez inanma

Şarkılardan geçilir şarkılara
Eski bir semaverde son pırıltıları günün
Mor bir karanlık gibi başlar birden gözlerine
Özlem senin kadar kimsesize ne desin
En iyisi bir şarkı

Yıllarla geçen günlere dön bak ne bulursun
Bir bitmişe bitmezi sunmak niye olsun
Bir kuş gibi göklerde gezer vurulursun
Sensiz geçecek yılları, yıllar diye alma.

Aradığım sen misin yalnızca
Yoksa seni yitirirken yitirdiğim şey mi var?

-------------------------------------


bugün küskün bir gün var masamda
bütün ayrılıklardan arta kalmış
ayrılık usulca büyür içimde
sonra usulca uzaklaşır

aramızda ne yer var ne de zaman
ne başka bir yüz ne başka insan

ayrılık saksıdaki çiçeklerimiz gibi büyür
sessiz ve nedensizce durmadan

-----------------------------------

Anladım bu hayat bize artık hiç gülmeyecek
Biraz acı, biraz rakı, böyle sürüp gidecek
Biraz hüzün, biraz üzüm, böyle sona erecek

Anılardır eski günlerin yeri
Ne yapsan yap, dönmez geri
Ayrılığın treni durmaz artık
Döndümüydü tekerleri

İşte sevda buymuş, her değen tutuşmuş
Bu ne tatlı bir belaymış bırakmadı yakamı
Ama olsun, acılar adam eder, adamı

------------------------------------------

Ey güzel ülke, uzak ülke
Ey bilmediğim ülke
Ne kendi isteğimle geldim sana
Ne de soylu bir atın sırtında
Beni bu yiğit delikanlıyı
Gençliğin ateşi sürükledi sana
Bi de başımdaki şarap dumanları

----------------------------------

Orda duruyorsun
Terkedilmiş beyaz ve nazlı
Git diyorlar gidiyorsun
Kal diyorlar ne bir ses ne bir şarkı
Kırgınım saçılmış bir nar gibi
Sessiz akan bir ırmağım gecede
Git dersen giderim
Kalırım kal dersen
Söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım
Git dersen giderim
Kal dersen kalırım

--------------------------------

Gözlerini kapasan hafifçe
Süzülür bakışların aralıktan
Bir savaşı sürdürür kendince
Bir savaş ki yalnızca güzellikten
Bir savaş ki aşar gider usulca

Kaç akşama dayandı yüzyıllarca
Sevindi gün boyu gündüzden
Ne büyük savaşçılar geldi geçti
Her akşam bir umuttan sessizce
Her akşam bir direnç yaratabilen

-------------------------------------

Elbet sen de güzel olacaksın küçügüm
Aşk güzel ediyor herseyi
Kaşların gözlerin ne güzel, bakışın ne güzel
Dert savurur sevda toplar çiçegini

Bak bu ışık senin ışıgın
Dallarına ay doğmus, delice delice zeytin
Bu bahar yine gelin olacak
Omuzunda yesil bir duvak, delice, delice zeytin

----------------------------------------

Eksik bir şey mi var hayatımda
Gözlerim neden sık sık dalıyor
Eksik bir şey mi var hayatımda
Gökyüzü bazen ciğerime doluyor

Öyle bir şey ki bu, kolay anlatamam
Atsan atılmaz, satsan satamam
Eksik bir şey mi var, anlayamam
Bak çayım sigaram, her şeyim tamam

Kalksam duraktan dolmuş gibi
Arka koltukta unutulmuş gibi
Terliklerimle, gelsem sana
Sonunda aşkı bulmuş gibi

----------------------------------

Biz faytona ne zaman bindik en son ne zaman
Şapkası sünnet gözleri cennet hocam o zaman
Biz sinemaya gittik en son en zaman
Elimizde yastık cebimizde fıstık hocam o zaman
Biz bu denize ne zaman girdik en son ne zaman
Martıların kanadına bindik hocam o zaman
Biz ne zaman büyükdük en son en zaman
Çocuklara yasaklar koyduk ne zaman zaman
Biz ne zaman büyüdük işte o zaman
Adam olduk sevdalanmayı unuttuk hocam
Biz hayatı ne zaman sevdik ne zaman
Çocuktuk sevdalandık hocam o zaman
Biz ne zaman büyükdük en son en zaman
Çocuklara yasaklar koyduk ne zaman zaman
Biz ne zaman büyüdük işte o zaman
Adam olduk sevdalanmayı unuttuk hocam
Biz faytona ne zaman bindik en son ne zaman
Şapkası sünnet gözleri cennet hocam o zaman
Biz okulu ne zaman kırdık en son ne zaman
Bahar geldi aklımızı çeldi hocam o zaman
Biz hayatı ne zaman sevdik en son ne zaman
Çocuktuk sevdalandık hocam o zaman

---------------------------------------


Bugün güneş doğmayacak
Bugün sen çok öleceksin
Biraz düşlerine eğil
Orda birşey bulacaksın
Bugün unut mavileri
Çiçeğe su verme unut
Biraz daha sen olursun
Kalbindeki rengi büyüt
Her aşk kendi içinde yaşar
Çaldığın kapı kapanır sonunda
İçinde bir sen bulursun
Büyümüş anlamış yorgun
Ah aman aman küçüğüm
Bu yol sana gidiyor
Senin küçük baharında
Unuttuğun birşey var
Gelir geçer sokaklardan
Sokaklara girer çıkar
Mavi penceresinde gün
Telaşlı rengarenk kuşlar
Kanallarında birgün
Düşlerine konar kalkar

-------------------------------------

boynu bükük bir papatya
olduğuma bakıp da
senden vazgeçtim sanıp
sakın aldanma

yedi kat yerin altından
örgütlenip
takılı verdim saçının arasına

yedi kat yerin altından
örgütlenip
takldım saçının arasına

boynu bükük bir papatya
olduğuma bakıp da
senden vazgeçtim sanıp
sakın aldatma

--------------------------

Bir naylon kovanın içinde
Gezerim istavrit gibi
İstanbul neresi
Köprüde gide gele
Bayanlara eve.. more
Yetim gezdik hep
Kulaksız'dan Tophane'ye
Aslında bizim de hakkımız
Be ablacığım
Değil miyiz toprağımız üstünde
Be bey abim
Değil miyiz toprağımız üstünde

Size göre biz boş yere yaşıyorsak çaresiz
Oltadaki balık kadar yoksa değerimiz
Biz de kayıklara atlayıp
Vapurlara yaşadığı denizlere gideriz

-------------------------------------------

Gel yollara düşelim
        sırtında yeditepenin
Ardına takılıverip
        bir tekir kedinin
Gel dillere düşelim
Fincana fala çıkalım
Camdam cama bakarak
        bir oyun kuralım

Çık denizin çık yüzüne
Buluşalım orda senle
Sen zaten sarhoş bir balık
Bir topal martı ben de

Gel dalgaya düşelim
Sandalda rakı içelim
Bir kötü arkadaş edinip
         peşinde uçalım
Gel çocuklara soralım
Gel masalları gezelim
En güzel denizi bulup
         suyunda yüzelim

Gel denizin gel yüzüne
Buluşalım orda senle
Biz yorgun bir kentin
Aşık yüzleriyiz senle

-------------------------------------

Ah gülüm, ben senden önce de sevdim
Bu masal denizine senden önce de girdim
Bilirim mektup koşarak açılır
Geceler boyu okunur
Okunur satır satır
Bilirim çoğalır isminin şarkısı
Başını döndürür teninin kokusu

O zaman güneş ne güzel doğar
Ne güzel yağmurlar üstümüze yağar
Bütün insanlar güzel
Bütün çocuklar uslu
Bütün polisler güleç
Bütün bakkallar namuslu

Ah gülüm, ben senden önce de sevdim
Bu masal denizine senden önce de girdim

---------------------------------------------

Ya bu denizin tuzu
Ya bu martılar, ya bu vapurlar, ya bu yaşanmış yıllar
Düşünüze hiç girmez mi istanbul
Ya bu yıldızlarda ışık, ya düşleriniz, ya geçmiş
Ya bu mavi ya bu koku, ya bu bahar
Anılara hiç sığar mı istanbul?
Ya bu rüzgarın dilinde eski şarkılar, eski şarkılar
Aman aman aman aman yar
Bu gün vapurdan indim yürüdüm
Adımı çağırdı sesin
Adaları basmış bahar dumanı
Yüzüme vurur nefesin
Kaç kara eylül geçti dönmedin geri, dönmedin geri
Utanıyor şimdi bak rüzgarlar bile, rüzgarlar bile
Aman aman aman aman yar

------------------------------------------

Beyoğlu'na çıktık yine allah
Sivilleri çektik yine allah
Biraz çapkın baktık aynaları yaktık
Düştük yine dalgalara allah

Beyoğlu'na çıktık yine allah
Şişelerden aktık yine allah
Gözlere baktık göğüslere daldık
Düştük yine dalgalara allah

Yol göründü askere
Başvurduk mekteplere
Her duvarda vizite
Düştük yine dalgalara allah

Kandil yanar lamba söner
Tütün kağıt filler çeker

Kedi keman şarap kılçık
Aşk da biter bitmez günler

Kandil yanar lamba söner
Vişne oje topuklar mermer
Ay yıldız ruj parfüm
Son tertip kalır asker

"Beyoğlu'nun orta yeri sinema
Aşık oldum duyurmayın anama"
Ah bu dünyada hasretlik düştü payıma
Ah bu dünyada yalnızlık düştü payıma
Daldık yine dalgalara allah
Düştük yine dalgalara allah

--------------------------------------

Parmak uçlarım tanımak istiyor seni
Dokunmak istiyor çocuklar gibi
Önümde uzayıp aksın bir su gibi
Merak ettiğim gövden
Ateşte çaydanlık, camda yağmur
Bahçede ıhlamur
Masamda incir rakısı, yatağımda ten kokusu
Teninle tanışmanın zamanı
Teninle konuşmanın zamanı
Senin tenin sıcak
Benim içimde bir kedi
Yumdu gözlerini "işte aşk" dedi

-----------------------------------------------

Yas mas tutma sevgilim, öldüğüm zaman.
Toprakta böceklere güldüğüm zaman
Duyurunca, paslı sesiyle, ölüp gittiğimi, bir çan..
Yas mas da tutma sevgilim öldüğüm zaman.

Çürüyen gövdem gibi, yitip gitsin aşkın da..
Ne bir mektup kalsın bizden, ne bir söz, ne bir eşya..
Unut gitsin adımı, arkamdan da ağlama
Göz yaşınla da eğlenir, onu da alıp-satar bu dünya...

--------------------------------------------------

Çocukluğumun akşamları çıkagelin, acıktığımı unuttum
Aklımda ne vardı şimdi, ne isyan ne sinkaf ne halt unuttum
Mahallenin küçük yıldızı, köpeklerin çobanı
Uzaklarda kaval sesleri, sevdalıların dumanı
Soğumuş bir tas çorbadır hayat, doydum
Ben unuttum, sen de unut
Unutmak çok kolay
Ateşte yürümek kolay, ateş kül oluyor zamanla
Çok kolay unutmak

Her yol bizim eve çıkardı, koşaradım geç vakit, unuttum
Gecelerin bir hüznü vardı, artık gündüzün de var, unuttum
Uzun kara bir çocuktu aşk, götürdüler astılar
Kör bir terzinin makasıyla hayatı daralttılar
Açtım televizyonu baktım, bir çok maymun
Ben unuttum sen de unut

---------------------------------------------

Galata'dan aşağı, yol gider suya vurur
Şu istanbul dediğin, yavrum, koynumda uyur
Asker dizilir asker camlara sardunyayım
Karavana içinde, yavrum, kaynasın canım

Hadi benim istanbul'um
Ben gül idim kurudum
Eller sevdaya düştü,
Sen benim yarim oldun, aman.

Aynam kırıldı aynam
Yitirdim cemalimi
Sırça kafes içinde, sevsinler hayalimi, aman.

Ben de küçücüğidim, evlerin eğlencesi
Hayat bildiğin senin, yavrum, el söylencesi
Pazar kurulur pazar, çarşının arasına
Aşk dediğin satıldı, yavrum, el parasına.

---------------------------------------------

Kanatlandı uçtu gitti yaralı kuş gibi ömrüm
Gel geceme yanıver babacım, ışıksız bu gönlüm
Tutuşsun bahçemizde zaman
Karışsın günler geceler

İçimin kuytususun aman aman
Güllerin uykususun
Bir sevda türküsüsün, söyle viran olayım

Bırakma ellerimi aman aman
Ağlarım çocuk gibi
Dışarda kuş sesleri, sen kaybol ben bulayım

Bir kuş ol da konuver babacım, iğde dallarına
Serin bir bahar sabahı yemyeşil dünya
Bitmesin sürsün bu rüya
Uykumuz ta haşre kadar

Ezgi'nin Günlüğü
----------------------------------------

“Ezginin Günlüğü, komşunun çocuğundan ödünç istediğimiz Orta Atlas’ı anımsatır bana… Coğrafya ödevimize yardımcı olan o kitabın sayfalarındaki haritalarda, aradığımız, dağı, dereyi ya da denizi bulmamız için bize rehber olan komşu sevgisidir, dostluktur… Elimizde pusula olmasa da, avucumuzda henüz soğumamış olan insan sıcağıdır yol gösteren, dağları deviren, denizleri aşan…

Sanat eserleri şairi besler, büyütür… Bir resim, bir heykel ya da bir şarkı… Ezginin Günlüğü’nün dinlediğim her eseri yelkenlerime rüzgar oldu, gecenin karanlığında deniz feneri gibi yolumu aydınlattı… Şiirin kapı komşusu olan müziğin güler yüzlü komşusudur, Ezginin Günlüğü… Sokağımızı dolduran, genişleten şarkılar onun açık penceresinden taşmıştır… Beyaz perdeleri bir duvak gibi salınır rüzgarda… Eşiğinde de hep çamura, toza, toprağa bulaşmış, evi kirletmesin diye içeri alınmayan bir çocuk ayakkabısı vardır…

Ezginin Günlüğü’nün kapağı ne renktir, bilemem... Çünkü bu günlük hiç kapanmamıştır, sürekli açıktır sayfaları… Şunu söyleyebilirim yalnızca; Sayfalarından biri Asya, öteki Avrupa kıtasıdır… Tam ortasından da bir deniz akar, gider… Ezginin Günlüğü İstanbul, İstanbul Ezginin Günlüğüdür… Bu yüzden, sayfaları çevirirken bir bakarsınız ki, yosun kokmaktadır parmaklarınız…

Neler dökülmez ki Ezginin Günlüğü’nden hayatımıza; kurutulmuş boynu bükük bir papatya, vapur dumanı, sevdiğimiz bir şairin fotoğrafı, tırnağımızla düzelttiğimiz yıldızlı çikolata kağıdı, o gün doğacak bir kız çocuğuna önerilen adı sevdiğimiz için salkıdığımız bir saatli maarif takvimi yaprağı… Yani hisse senetlerine karşı, hissi senetler…

Dize gelmeyen şairlerin dizeleri dalga olur, alır götürür bizi güzel kıyılara… Ezginin Günlüğü’nü dinledikçe uçan halılara, define adasına, Alaattin’in sihirli lambasına, deniz kızlarına daha çok inanıyorum… daha bir seviyorum Pal Sokağı’nın çocukları’nı, Don Kişot’u Şarlo’yu…

Teşekkür ederim Ezginin Günlüğü… Birbirinden güzel şarkıların için sana teşekkür ederim… Sen olmasaydın hayatımızda pek çok şey eksik kalacaktı!”

Sunay Akın

27 Mart 2008 Perşembe

---

Gece seni birdenbire hatırladım

Nasıl bakarsa sürüye dağdan bir canavar
pencereden dışarıya öyle baktım

Dışarda seni benden ayıran hayat
dışarda lodosa çevirmiş hava
eriyor günlerdir yağan kar

Bir görülmez düşmanın üzerine yürümek
ve düşüp ölmek sonra
birkaç adım atarak

Arif Damar

------------------------------
Gitme Kal

Nice nice acıları aklına getir
Bunca yoksulluğu aklına getir
Gözyaşlarını aklına getir
"gitme kal" var yok dinlemez bir çocuk isteğidir
Gitme aklına getir

Kıraç mı kıraç toprakların üstüne
Güneşler açar yağmurlar kesilince
Çırılçıplak kayada yeşerir incir ağacı
Dağların kuytusunda bir uslu çiçek
Dağıtır mavisini kendi kendine
Gitme beraberlik içinde
Nasıl sevinirdik aklına getir

Her şeyi her şeyi aklına getir
Gece yarılarını aklına getir
Söylediklerini aklına getir
Sinsi yağmurlar yağıyordu
Soğuktu
Yaktığımız ateşi aklına getir

Nelerden geçiyorsun aklına getir
Gitme dünyamızın her yerinde
Yorgun eller gülleri derleyince
Ellerin sevincini aklına getir
Güllerin sevincini aklına getir

Ne çok severdik seni aklına getir

Arif Damar

Piraye için Yazılmış Saat 21 Şiirleri-2

Gözlerine bakarken
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde kayboluyorum...
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
durup dinlenmeden değişen ebedî madde gibi gözlerin :
sırrını her gün bir parça veren
fakat hiçbir zaman
büsbütün teslim olmayacak olan...


Nazım Hikmet Ran (10 Ekim 1945)

Gitmek...

Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.

"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.

Misal ben...
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?

"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.

Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.

Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.

Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... İstemek de güzel.
Can Yücel

26 Mart 2008 Çarşamba

Doğdukları Yerde Ölenler

Bozkırda bir kasabadan geçerken
Tozlu yolda ikiralı kahveler
Öyle sakin kıpırtısız
Otobüsü süzerler
Doğdukları yerde ölenler

cak öğle sonları, kan uykularda
Serinliği dipsiz kuyuların
Soğutulmuş testilerde sızıntı
Güneş birden devrilir gider
Ve geceleri titrek fenerler
Hiç şıkayet etmezler
Doğdukları yerde ölenler
---
Dağ başında bir köyde
Kar altında dal gibi bir kız
Munzur dağı gibi köye yazgılı
Ve en büyük macerası
Çeşme başındaki gülüşmeler
---
Dünya onlar için dönmez
Bilmezler yol yorgunluğunu
Sesleri yankı bulur
Hep aynı kayadan, aynı saat diliminden
Düşlerinde ÇinMaçin'e giderler
Doğdukları yerde ölenler

Zülfü Livaneli


*Neylersin adlı albümünde seslendirdiği şiiri
... Çocukluk ve yaşlılık birbirine benzer. Her iki durumda da, değişik nedenlerle, insan oldukça savunmasız olur; hala -ya da artık- etkin yaşantının bir parçası değildir, bu da korunaksız, açık bir duyarlılıkla yaşamaya yol açar. Bedenimizin çevresinde görünmez bir zırh oluşması ergenlik döneminde başlar. Bu zırh bu dönemde oluşur ve ergin yaşam boyunca kalınlaşır. Gelişimi biraz da incininkine benzer,yara ne denli büyük ve derinse, çevresinde oluşan zırh da o kadar güçlü olur. Ama sonra zamanla, çok uzun süre giyilen bir giysi gibi en çok kullanılan yerlerinden yıpranır, dikişleri atar ve ani bir hareket sonucu yırtılır. Başlangıçta hiçbir şey fark etmezsin, zırhının hala seni sıkıca sardığını sanırsın, ama bir gün birdenbire, aptalca bir şey karşısında bir çocuk gibi nedenini bilemeden ağlamaya başlarsın...

Susanna Tamaro


*Yüreğinin Götürdüğü Yere Git adlı romanından
Bir güzelin aşıgıyım erenler
Onun için taşa tutar el beni
Gündüz hayalimde gece düşümde
Kumdan kuma savuruyor yel beni

Al gül olsam ak gerdana takılsam
Kemer olsam ince bele sarılsam
Köle olsam pazarlarda satılsam
Yarim diye al sinene sar beni

Abdal Pir Sultan'ım gamzeler oktur
Hezaran sinemde yaralar çoktur
Benim senden özge sevdigim yoktur
İnanmazsan al Allah'a sal beni

Pir Sultan Abdal


...

25 Mart 2008 Salı

Imagine

Imagine there's no Heaven
It's easy if you try
No hell below us
Above us only sky
Imagine all the people
Living for today

Imagine there's no countries
It isn't hard to do
Nothing to kill or die for
And no religion too
Imagine all the people
Living life in peace

You may say that I'm a dreamer
But I'm not the only one
I hope someday you'll join us
And the world will be as one

Imagine no possessions
I wonder if you can
No need for greed or hunger
A brotherhood of man
Imagine all the people
Sharing all the world

You may say that I'm a dreamer
But I'm not the only one
I hope someday you'll join us
And the world will live as one

John Lennon

21 Mart 2008 Cuma

Sevgilerde

sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.
bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı
siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.
gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı

Behçet Necatigil
...sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin.
Ah şu harp bitse, rüzgar gibi bir nefes alabilsek
Kimseler kimseler çıkmasa yolumuzun üstüne
Yağmur yağsın varsın ıslansın saçlarımız
Yalnız duyulmaz olsun göğsümüzdeki darlık
Dilimizdeki kilit, kolumuzdaki zincir
Ömrümüz meçhullerden meçhullere akıyor
Saatler bizim değil kitaplar bizim değil
Bizim değil yaşamak bizim değil hiçbir şey
Kendi dünyamızda yabancılar gibiyiz
Ya çok erken ya çok geç doğmadık mı sevgilim
Buna rağmen mutluluğa inanıyoruz...


Attila İlhan


*"harp kaldırımında aşk" şiirinden bir bölüm

Muhalif Rüzgar

Bugün Pazartesi
Senin galiba beş dersin olacak.
Yine salondaki aynada taradın saçlarını.
İstemediğin bir şeyi yapmış olmanın öfkesi,
Yine karartmış alnını.
Fakat acele etmek lazım
Geç kalırsan tramvay kaçacak
Ve bir yasak levhası gibi asacak suratını
O suratsız müdire hanım..

Bugün Pazartesi
Dün Pazardı
Belki evde kalıp balerin resimleri yaptın.
Kulağında uzak bir piyano sesi
Belki neşeliydin,
Belki düşüncen vardı.
Belki de yağmur gibi inerken hatıralar,
Her hangi bir köşe başında,
Bana rastladın...

Ben senin hayatına muhalif bir rüzgar gibi girdim...

Attila İlhan

Révolution

Sarmaşıklı bir ev güneşli tertemiz camları..
Yine Chopin'den Révolution'u çalar komşumuz.
Sen işinden, ben işimden dönünce akşamları
Soframız hazır, taze ekmek, limon çiçekleri,
Billur bardakta şeker gibi tatlı suyumuz.
Sonra ben sana Nazım'dan şiirler okurken
Üşüşür penceremize gece kelebekleri.
Artık dalar gönlümüzce büyük şeyler düşünürüz.
Neler düşünürüz sevgilim neler düşünürüz..
Her sıçrayış bir birikişe bakar
Her birikiş bir sıçrayışı hazırlar.
Baştan başa tarih birikip sıçramalarla doludur.
Yine Chopin'den Révolution'u çalar komşumuz.
Saat kulesi gecenin on birini vurur.
Varıp deliksiz uyuruz uyuruz...
Sabahleyin bıraktığımız yerden hayata başlamak için...

Attilla İlhan

Piraye için Yazılmış Saat 21 Şiirleri-1

Ne güzel şey hatırlamak seni:
Bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
Ve saçlarında vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
Parmaklarının ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir, seni sevmek saadeti...

Nazım Hikmet Ran
Annelerin ninnilerinden
Spikerin okuduğu habere kadar,
Yürekte, sokakta ve kitapta yenebilmek yalanı,
Anlamak sevgilim, o, müthiş bir bahtiyarlık,
Anlamak gideni ve gelmekte olanı..

Nazım Hikmet Ran
Herşeyi yoluna koymuşsun gibi yaşa,
İçindeymişsin gibi yemyeşil bir sevincin,
Sanki geçimin falan yolunda,
Çiy gibi oturdun say yeşillikte bir gececik,
Kalkıp gidiyormuşsun gibi sabahleyin..

Ömer Hayyam