28 Mart 2008 Cuma

Ezgi'nin Günlüğü

Bu gece ağlarken mezarınıza
Tatlı bir ümitle bakmaya geldim
Aziz ruhunuzun derinliğine
Bir gözyaşı olup akmaya geldim

Kalanlar memnundur bu işinizden
Ölüme gülerek gidişinizden
Ben işte o sönmez ateşinizden
Çalıp da kalbimi yakmaya geldim

Gücünüz getirdi bize bu günü
Sözlere sığmayan bu güzel ünü
Ben de sizin gibi bir aşk gülünü
Gencecik göğsüme takmaya geldim

--------------------------

Kaç yıldızdan çektim suyumu, kaç haramiye içirdim bilmem
Kaç çocuk öldü susuzluktan, bereketli kuyuların başında
Bunlar bulut ben çizdim maviye, elimde kuş kanadı kalem
Bu bir kırmızı gül ben koydum dudağına, hokkamda kardeş kanı
Anlatma uyusun bırak deniz, anlatma uyusun dağlar
Anlatma uyusun bırak çocuk, anlatma uyusun toprak
Giden her gemiye sallanan mendil
Kaçan trenlerin dumanı, celladın alkışlandığı yer
İyi uykular sessizliğin günü, iyi uykular kayıp iklim
İyi uykular, iyi uykular
Uzanır elim bir kör gibi
Kuru bir dal bahçemdeki
Unutulmuş yangın yeri.

---------------------------------------------

Deli ağacın kuşları
Ne konuşur susuşları
Nice sorup duruşları
Kim kral kim soytarı

Gören göz neler görür
At izinden, it yürür
Soran sonunda bulur
Kim kral kim soytarı

Köşe başında bir deli
Aba giyer olur veli
Şşt dedi sokak köpekleri
Kim kral kim soytarı

Kime dedim de kim bile inanmadı
Beni deli divaneye saymalı
Çekegötürdüler canımı sigaya
De bakalım kral mı soytarı mı

Adamın elinde boru
Çala durur sabah beri
Yaşasın aklımın zoru
Hem kral hem soytarı

----------------------------------------

Tek bir haber bile çıkmasa uzaklardan
Saçma da olsa bekleyişin
Yalnız sen olsan bile bekleyen beni
Bekle beni
Bırak beklemekten usanmış dostlarım
Öldüğümü sansınlar benim
İçme anılar gibi acı
İçme o acı şaraptan
Yağmurlar içinde bekle beni
Karlar tozarken bekle
Ortalık ağarırken bekle
Kimseler beklemezken bekle

-------------------------------------

Bir şarkı sesiydin yıllar içinde
Bir çığlık direnciyle seni arar.
Aradığım sen misin yalnızca
Yoksa seni yitirirken yitirdiği şey mi var?
Akşam vakti İncesaz'da koyulurken şarkılar

Güneşlerden güzelsin sen düşünme
Geçen yıllar elinden çıktı sanma
Ne bir iz var, ne yorgunluk var yüzünde
Güneş varken ışık bitmez inanma

Şarkılardan geçilir şarkılara
Eski bir semaverde son pırıltıları günün
Mor bir karanlık gibi başlar birden gözlerine
Özlem senin kadar kimsesize ne desin
En iyisi bir şarkı

Yıllarla geçen günlere dön bak ne bulursun
Bir bitmişe bitmezi sunmak niye olsun
Bir kuş gibi göklerde gezer vurulursun
Sensiz geçecek yılları, yıllar diye alma.

Aradığım sen misin yalnızca
Yoksa seni yitirirken yitirdiğim şey mi var?

-------------------------------------


bugün küskün bir gün var masamda
bütün ayrılıklardan arta kalmış
ayrılık usulca büyür içimde
sonra usulca uzaklaşır

aramızda ne yer var ne de zaman
ne başka bir yüz ne başka insan

ayrılık saksıdaki çiçeklerimiz gibi büyür
sessiz ve nedensizce durmadan

-----------------------------------

Anladım bu hayat bize artık hiç gülmeyecek
Biraz acı, biraz rakı, böyle sürüp gidecek
Biraz hüzün, biraz üzüm, böyle sona erecek

Anılardır eski günlerin yeri
Ne yapsan yap, dönmez geri
Ayrılığın treni durmaz artık
Döndümüydü tekerleri

İşte sevda buymuş, her değen tutuşmuş
Bu ne tatlı bir belaymış bırakmadı yakamı
Ama olsun, acılar adam eder, adamı

------------------------------------------

Ey güzel ülke, uzak ülke
Ey bilmediğim ülke
Ne kendi isteğimle geldim sana
Ne de soylu bir atın sırtında
Beni bu yiğit delikanlıyı
Gençliğin ateşi sürükledi sana
Bi de başımdaki şarap dumanları

----------------------------------

Orda duruyorsun
Terkedilmiş beyaz ve nazlı
Git diyorlar gidiyorsun
Kal diyorlar ne bir ses ne bir şarkı
Kırgınım saçılmış bir nar gibi
Sessiz akan bir ırmağım gecede
Git dersen giderim
Kalırım kal dersen
Söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım
Git dersen giderim
Kal dersen kalırım

--------------------------------

Gözlerini kapasan hafifçe
Süzülür bakışların aralıktan
Bir savaşı sürdürür kendince
Bir savaş ki yalnızca güzellikten
Bir savaş ki aşar gider usulca

Kaç akşama dayandı yüzyıllarca
Sevindi gün boyu gündüzden
Ne büyük savaşçılar geldi geçti
Her akşam bir umuttan sessizce
Her akşam bir direnç yaratabilen

-------------------------------------

Elbet sen de güzel olacaksın küçügüm
Aşk güzel ediyor herseyi
Kaşların gözlerin ne güzel, bakışın ne güzel
Dert savurur sevda toplar çiçegini

Bak bu ışık senin ışıgın
Dallarına ay doğmus, delice delice zeytin
Bu bahar yine gelin olacak
Omuzunda yesil bir duvak, delice, delice zeytin

----------------------------------------

Eksik bir şey mi var hayatımda
Gözlerim neden sık sık dalıyor
Eksik bir şey mi var hayatımda
Gökyüzü bazen ciğerime doluyor

Öyle bir şey ki bu, kolay anlatamam
Atsan atılmaz, satsan satamam
Eksik bir şey mi var, anlayamam
Bak çayım sigaram, her şeyim tamam

Kalksam duraktan dolmuş gibi
Arka koltukta unutulmuş gibi
Terliklerimle, gelsem sana
Sonunda aşkı bulmuş gibi

----------------------------------

Biz faytona ne zaman bindik en son ne zaman
Şapkası sünnet gözleri cennet hocam o zaman
Biz sinemaya gittik en son en zaman
Elimizde yastık cebimizde fıstık hocam o zaman
Biz bu denize ne zaman girdik en son ne zaman
Martıların kanadına bindik hocam o zaman
Biz ne zaman büyükdük en son en zaman
Çocuklara yasaklar koyduk ne zaman zaman
Biz ne zaman büyüdük işte o zaman
Adam olduk sevdalanmayı unuttuk hocam
Biz hayatı ne zaman sevdik ne zaman
Çocuktuk sevdalandık hocam o zaman
Biz ne zaman büyükdük en son en zaman
Çocuklara yasaklar koyduk ne zaman zaman
Biz ne zaman büyüdük işte o zaman
Adam olduk sevdalanmayı unuttuk hocam
Biz faytona ne zaman bindik en son ne zaman
Şapkası sünnet gözleri cennet hocam o zaman
Biz okulu ne zaman kırdık en son ne zaman
Bahar geldi aklımızı çeldi hocam o zaman
Biz hayatı ne zaman sevdik en son ne zaman
Çocuktuk sevdalandık hocam o zaman

---------------------------------------


Bugün güneş doğmayacak
Bugün sen çok öleceksin
Biraz düşlerine eğil
Orda birşey bulacaksın
Bugün unut mavileri
Çiçeğe su verme unut
Biraz daha sen olursun
Kalbindeki rengi büyüt
Her aşk kendi içinde yaşar
Çaldığın kapı kapanır sonunda
İçinde bir sen bulursun
Büyümüş anlamış yorgun
Ah aman aman küçüğüm
Bu yol sana gidiyor
Senin küçük baharında
Unuttuğun birşey var
Gelir geçer sokaklardan
Sokaklara girer çıkar
Mavi penceresinde gün
Telaşlı rengarenk kuşlar
Kanallarında birgün
Düşlerine konar kalkar

-------------------------------------

boynu bükük bir papatya
olduğuma bakıp da
senden vazgeçtim sanıp
sakın aldanma

yedi kat yerin altından
örgütlenip
takılı verdim saçının arasına

yedi kat yerin altından
örgütlenip
takldım saçının arasına

boynu bükük bir papatya
olduğuma bakıp da
senden vazgeçtim sanıp
sakın aldatma

--------------------------

Bir naylon kovanın içinde
Gezerim istavrit gibi
İstanbul neresi
Köprüde gide gele
Bayanlara eve.. more
Yetim gezdik hep
Kulaksız'dan Tophane'ye
Aslında bizim de hakkımız
Be ablacığım
Değil miyiz toprağımız üstünde
Be bey abim
Değil miyiz toprağımız üstünde

Size göre biz boş yere yaşıyorsak çaresiz
Oltadaki balık kadar yoksa değerimiz
Biz de kayıklara atlayıp
Vapurlara yaşadığı denizlere gideriz

-------------------------------------------

Gel yollara düşelim
        sırtında yeditepenin
Ardına takılıverip
        bir tekir kedinin
Gel dillere düşelim
Fincana fala çıkalım
Camdam cama bakarak
        bir oyun kuralım

Çık denizin çık yüzüne
Buluşalım orda senle
Sen zaten sarhoş bir balık
Bir topal martı ben de

Gel dalgaya düşelim
Sandalda rakı içelim
Bir kötü arkadaş edinip
         peşinde uçalım
Gel çocuklara soralım
Gel masalları gezelim
En güzel denizi bulup
         suyunda yüzelim

Gel denizin gel yüzüne
Buluşalım orda senle
Biz yorgun bir kentin
Aşık yüzleriyiz senle

-------------------------------------

Ah gülüm, ben senden önce de sevdim
Bu masal denizine senden önce de girdim
Bilirim mektup koşarak açılır
Geceler boyu okunur
Okunur satır satır
Bilirim çoğalır isminin şarkısı
Başını döndürür teninin kokusu

O zaman güneş ne güzel doğar
Ne güzel yağmurlar üstümüze yağar
Bütün insanlar güzel
Bütün çocuklar uslu
Bütün polisler güleç
Bütün bakkallar namuslu

Ah gülüm, ben senden önce de sevdim
Bu masal denizine senden önce de girdim

---------------------------------------------

Ya bu denizin tuzu
Ya bu martılar, ya bu vapurlar, ya bu yaşanmış yıllar
Düşünüze hiç girmez mi istanbul
Ya bu yıldızlarda ışık, ya düşleriniz, ya geçmiş
Ya bu mavi ya bu koku, ya bu bahar
Anılara hiç sığar mı istanbul?
Ya bu rüzgarın dilinde eski şarkılar, eski şarkılar
Aman aman aman aman yar
Bu gün vapurdan indim yürüdüm
Adımı çağırdı sesin
Adaları basmış bahar dumanı
Yüzüme vurur nefesin
Kaç kara eylül geçti dönmedin geri, dönmedin geri
Utanıyor şimdi bak rüzgarlar bile, rüzgarlar bile
Aman aman aman aman yar

------------------------------------------

Beyoğlu'na çıktık yine allah
Sivilleri çektik yine allah
Biraz çapkın baktık aynaları yaktık
Düştük yine dalgalara allah

Beyoğlu'na çıktık yine allah
Şişelerden aktık yine allah
Gözlere baktık göğüslere daldık
Düştük yine dalgalara allah

Yol göründü askere
Başvurduk mekteplere
Her duvarda vizite
Düştük yine dalgalara allah

Kandil yanar lamba söner
Tütün kağıt filler çeker

Kedi keman şarap kılçık
Aşk da biter bitmez günler

Kandil yanar lamba söner
Vişne oje topuklar mermer
Ay yıldız ruj parfüm
Son tertip kalır asker

"Beyoğlu'nun orta yeri sinema
Aşık oldum duyurmayın anama"
Ah bu dünyada hasretlik düştü payıma
Ah bu dünyada yalnızlık düştü payıma
Daldık yine dalgalara allah
Düştük yine dalgalara allah

--------------------------------------

Parmak uçlarım tanımak istiyor seni
Dokunmak istiyor çocuklar gibi
Önümde uzayıp aksın bir su gibi
Merak ettiğim gövden
Ateşte çaydanlık, camda yağmur
Bahçede ıhlamur
Masamda incir rakısı, yatağımda ten kokusu
Teninle tanışmanın zamanı
Teninle konuşmanın zamanı
Senin tenin sıcak
Benim içimde bir kedi
Yumdu gözlerini "işte aşk" dedi

-----------------------------------------------

Yas mas tutma sevgilim, öldüğüm zaman.
Toprakta böceklere güldüğüm zaman
Duyurunca, paslı sesiyle, ölüp gittiğimi, bir çan..
Yas mas da tutma sevgilim öldüğüm zaman.

Çürüyen gövdem gibi, yitip gitsin aşkın da..
Ne bir mektup kalsın bizden, ne bir söz, ne bir eşya..
Unut gitsin adımı, arkamdan da ağlama
Göz yaşınla da eğlenir, onu da alıp-satar bu dünya...

--------------------------------------------------

Çocukluğumun akşamları çıkagelin, acıktığımı unuttum
Aklımda ne vardı şimdi, ne isyan ne sinkaf ne halt unuttum
Mahallenin küçük yıldızı, köpeklerin çobanı
Uzaklarda kaval sesleri, sevdalıların dumanı
Soğumuş bir tas çorbadır hayat, doydum
Ben unuttum, sen de unut
Unutmak çok kolay
Ateşte yürümek kolay, ateş kül oluyor zamanla
Çok kolay unutmak

Her yol bizim eve çıkardı, koşaradım geç vakit, unuttum
Gecelerin bir hüznü vardı, artık gündüzün de var, unuttum
Uzun kara bir çocuktu aşk, götürdüler astılar
Kör bir terzinin makasıyla hayatı daralttılar
Açtım televizyonu baktım, bir çok maymun
Ben unuttum sen de unut

---------------------------------------------

Galata'dan aşağı, yol gider suya vurur
Şu istanbul dediğin, yavrum, koynumda uyur
Asker dizilir asker camlara sardunyayım
Karavana içinde, yavrum, kaynasın canım

Hadi benim istanbul'um
Ben gül idim kurudum
Eller sevdaya düştü,
Sen benim yarim oldun, aman.

Aynam kırıldı aynam
Yitirdim cemalimi
Sırça kafes içinde, sevsinler hayalimi, aman.

Ben de küçücüğidim, evlerin eğlencesi
Hayat bildiğin senin, yavrum, el söylencesi
Pazar kurulur pazar, çarşının arasına
Aşk dediğin satıldı, yavrum, el parasına.

---------------------------------------------

Kanatlandı uçtu gitti yaralı kuş gibi ömrüm
Gel geceme yanıver babacım, ışıksız bu gönlüm
Tutuşsun bahçemizde zaman
Karışsın günler geceler

İçimin kuytususun aman aman
Güllerin uykususun
Bir sevda türküsüsün, söyle viran olayım

Bırakma ellerimi aman aman
Ağlarım çocuk gibi
Dışarda kuş sesleri, sen kaybol ben bulayım

Bir kuş ol da konuver babacım, iğde dallarına
Serin bir bahar sabahı yemyeşil dünya
Bitmesin sürsün bu rüya
Uykumuz ta haşre kadar

Ezgi'nin Günlüğü
----------------------------------------

“Ezginin Günlüğü, komşunun çocuğundan ödünç istediğimiz Orta Atlas’ı anımsatır bana… Coğrafya ödevimize yardımcı olan o kitabın sayfalarındaki haritalarda, aradığımız, dağı, dereyi ya da denizi bulmamız için bize rehber olan komşu sevgisidir, dostluktur… Elimizde pusula olmasa da, avucumuzda henüz soğumamış olan insan sıcağıdır yol gösteren, dağları deviren, denizleri aşan…

Sanat eserleri şairi besler, büyütür… Bir resim, bir heykel ya da bir şarkı… Ezginin Günlüğü’nün dinlediğim her eseri yelkenlerime rüzgar oldu, gecenin karanlığında deniz feneri gibi yolumu aydınlattı… Şiirin kapı komşusu olan müziğin güler yüzlü komşusudur, Ezginin Günlüğü… Sokağımızı dolduran, genişleten şarkılar onun açık penceresinden taşmıştır… Beyaz perdeleri bir duvak gibi salınır rüzgarda… Eşiğinde de hep çamura, toza, toprağa bulaşmış, evi kirletmesin diye içeri alınmayan bir çocuk ayakkabısı vardır…

Ezginin Günlüğü’nün kapağı ne renktir, bilemem... Çünkü bu günlük hiç kapanmamıştır, sürekli açıktır sayfaları… Şunu söyleyebilirim yalnızca; Sayfalarından biri Asya, öteki Avrupa kıtasıdır… Tam ortasından da bir deniz akar, gider… Ezginin Günlüğü İstanbul, İstanbul Ezginin Günlüğüdür… Bu yüzden, sayfaları çevirirken bir bakarsınız ki, yosun kokmaktadır parmaklarınız…

Neler dökülmez ki Ezginin Günlüğü’nden hayatımıza; kurutulmuş boynu bükük bir papatya, vapur dumanı, sevdiğimiz bir şairin fotoğrafı, tırnağımızla düzelttiğimiz yıldızlı çikolata kağıdı, o gün doğacak bir kız çocuğuna önerilen adı sevdiğimiz için salkıdığımız bir saatli maarif takvimi yaprağı… Yani hisse senetlerine karşı, hissi senetler…

Dize gelmeyen şairlerin dizeleri dalga olur, alır götürür bizi güzel kıyılara… Ezginin Günlüğü’nü dinledikçe uçan halılara, define adasına, Alaattin’in sihirli lambasına, deniz kızlarına daha çok inanıyorum… daha bir seviyorum Pal Sokağı’nın çocukları’nı, Don Kişot’u Şarlo’yu…

Teşekkür ederim Ezginin Günlüğü… Birbirinden güzel şarkıların için sana teşekkür ederim… Sen olmasaydın hayatımızda pek çok şey eksik kalacaktı!”

Sunay Akın

Hiç yorum yok: