28 Ağustos 2008 Perşembe

Canım Kızım;

Meğer sanaymış yolculuğum.

Birgün kendime neden yaşadığımı sordum;

Bir anlamı olmalıydı başımdan geçen onca şeyin;

Bir karşılığım olmalıydı hayatta.

Bu soruyu sorduğumda kendime yirmi üç yaşındaydım.

Ellerim yaşlanmamıştı henüz

Ama soluk soluğa kalmış yorgun bir çocuktum,

Bildiğim her şeyden,

Herkesten uzaktaydım..

Yalnızlık, yabancılık, haksızlık, dünya kederleri

Bir olup yüklenmişlerdi bir gece kalbime.

Balkona çıktım,

Dördüncü kattaydım.

Soğuk bir kış gecesiydi.

Demirleri tuttum caddeyi seyrettim ağlayarak.

Göreceksin insan nasıl acır kendine böyle anlarda...

Yüz yirmi dokuz numaralı otobüs geçiyordu

Ve bir kız köşedeki benzinciden çıkmış;

Elinde bira şişesi ağlıyordu,

Uzundu sacları.

Kaldırıma oturdu

Elindeki bira şişesini karşısındaki saat kulesine fırlattı.

Saat oniki'ye on vardı ve belli ki ikimizinde canı çok yanmaktaydı...

Annem geldi aklıma

Bir Pazar dönüşü elimi avucunun içinde kavrayışı ve bana doğumumu anlatışı.

Yalnızmış sancıları geldiğinde;

Çok korkmuş ya başaramazsa diye.

Balkona çıkmış

İnsanları seyretmiş, başka kadınlarda çekti bu sancıyı diyerek

Ve başka insanların acılarından güç alarak doğuma girmiş.

Doğduğumda yaptığı ilk şey saate bakmak olmuş.

Saat öğlen oniki'ye on varmış.

İşte böyle demiştim kendi kendime;

Buraya kadarmış.

Sonra çilekli pastayı,

Çaldığım vişneleri,

Limonlu dondurmayı ne çok sevdiğimi düşündüm.

Saçlarımı uzatacaktım,

Para biriktirip yollara çıkacaktım

Ve bir daha hiç yirmi üç yaşında olmayacaktım.

Büyük kararlardan önce mutlaka bir gece beklemeli

Eğer sabah aynıysa her şey,

O zaman düşünmeli bitirmeyi bir hikayeyi..

Ertesi gün güneşli bir sabahtı;

Çoktan düşmüştü ruhumun ve kederimin ateşi...

O günden sonra neler oldu bir bilsen...

Sana anlatacak o kadar çok şeyim var ki.

Çok korkuyorum severmisin acaba beni?

İyi bir anne olabilecek miyim?

Koruyabilecek miyim seni?

Kalbimde ve zihnimde biriktirdiklerimi eksiksiz iletebilecek miyim sana?

Takvimler bir sonbahar çocuğu olacağını söylüyor.

Annende sonbaharda doğmuş bir bebekti.

Bu mevsim hüzünlüdür kızım ve çok sever güneşi.

Şu anda minicik tekmelerinle ben burdayım diyorsun.

Gelişine az kaldı...

Seni sevinçle beklerken odanı hazırlıyoruz hevesle.

Ama ne yazık ki odan kadar sessiz ve özenli bir ülkeye gelmiyorsun.

İsterdim ki benim gördüklerime sen şahit olma ama onlar sana bile yetişti.

Geleceği zamanı kendi seçen biri olarak güçlü

Ve bendende önde olacağını biliyorum.

Umarım sende seversin karıncaları,kedileri ve kelebekleri.

Ben babasını çok özleyen bir çocuktum...

Dilerim sen ayrı kalmazsın seni sevinçle bekleyen babandan....

Anneler ve babalar tanıyacaksın bizden başka.

Oğluna söz verdiği bisikleti alamadığında,

Notalarla oğlunun adını yazan,

Bıyıklı yorgun babaları,

Ya da kendi giyemediği mavi yirmi üç nisan elbisesini

Sabaha dek uyumadan kızına diken anneleri,

Sonra kendinden başkasını düşünmeyenleri,

Kendi öfkesinde boğulanları

Ve yalancıları tanıyacaksın.

Aşkı tanıyacaksın bir gün,

Kalbin kırılacak

Ve belki kıracaksın birilerini...

İyi bir tamirci ol kızım,

Çabuk onar kırdığın kalpleri ve çaresiz kalma kendi kırık kalbinle.

Sen şimdi kendi öykünü yazmaya geliyorsun.

Hayat iki seçenek sunuyor sana:

Ya payına düşen kederi parlatacaksın;

Ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın.

İkincisini tercih edersin umarım...

Bana öğretildiği gibi kızım;

Öğrendiğin çiçek adlarını unutma,

Kelebekleri kitap arasında kurutma,

Kin büyütme kalbinde ve incitme kimseyi...

Dilerim dünyaya geliş nedenini sen çabuk bulursun.

Yolun acık olsun....

Annen..


İclal Aydın

Hiç yorum yok: