20 Nisan 2008 Pazar

Ağrı Dağı Efsanesi

...
"Ağrı Dağının doruğuna yakın bir yerlerde, güneybatı yamacında bir göl vardır, adına Küp Gölü derler. Bir harman yeri büyüklüğündedir göl. Som mavi bir sudur. Kuyu gibi. Kırmızı, keskin ışıltılı kayalıkların dibindedir. Her yıl bahar gözünü açar açmaz Ağrı Dağının tekmil çobanları gölün kıyısına gelirler, güneş damgalı kepeneklerini bakır toprağın üzerinde serip gölün kıyısında sıralanırlar, kavallarını çıkarıp doğan günle birlikte "Ağrı Dağının Öfkesi" ni gün batımına kadar birlikte çalarlar. Ağrı Dağı çobanları güzel kara kederli gözlüdürler. Uzun çok güzel parmakları vardır. Bazısının gür, altın sakalları dalgalanır. Küçücük bir ak kuş çobanlar kaval çaldıkları sürece üstlerinde döner durur. Gün kavuşunca çobanlar karanlığa karışıp giderler. Ve tam bu sırada da tepede dönüp duran ak kuş gölün üstüne süzülüp iner, kanadını suyun som mavisine daldırır, sonra o da çobanlarla birlikte, karanlığa karışır. Kanadın değdiği yerde göl incecikten dalgalanır, ince dalgalar genişleyerek gelir, bakır kıyılara vururlar. Sonra, iri bir atın gölgesi gölün üstüne düşer, süzülür gider."...

------------------------------------------------------------------------

“Gülbahar, o geceden beri Memo üstünde de çok düşünmüştü. Her dediğini, kellesini koltuğa alarak büyülenmiş gibi yerine getiriyordu. Hem de sonsuz, ulaşılmaz bir mutluluk sevinciyle. Gülbahar’a öyle geliyordu ki canını ver Memo, benim için canını ver dese, Memo sevinçten aklını yitirecekti. Memo sevdalı mıydı? Memo yangın mıydı?Öyle olsa onu Ahmet’le buluşturur muydu, hem de en büyük bir mutlulukla?”..


...Gülbahar:
“Varsın o (Ahmet) yaşasın da, ben öleyim”; “varsın (babam beni de) öldürsün”; “yakında boyunlarınız vurulacak, ben de varıp sizin mezarlarınız (Sofi ile Ahmet’in) üstünde kendimi öldüreceğim"...



“Canımı iste, canımı veririm" dedi Gülbahar.
Memo sesi değişmiş, gülen, mutlu, mutlu, mutluluktan taşarak, yeryüzünde bütün isteklerine kavuşmuş bir insanın durgunluğu, sevinci, rahatlığıyla:
“Ne istersem verir misin?” dedi.
“Veririm,” dedi Gülbahar, tok, inanmış, güvenli bir sesle. “Veririm.”
“Saçından birkaç tel isterim,” dedi Memo.
Gülbahar hiç düşünmeden hemen, bir beliğini tutup uzattı:
“Çek kılıcını kes Memo,” dedi. “Gülbahar sana kurban.”
Memo kılıcını çekti, beliğin ucundan bir parçayı kesti, aldı, yüreğinin üstüne koydu.
“Bir de başka bir şey isterim,” dedi.
Gülbahar hemen:
“Söyle, Gülbahar sana kurban olsun.”
“Gülbaharın bunu, bu geceyi, beni ölünceye kadar unutmamasını isterim.”...

... “Paşa, Paşa,” dedi, “burada sizinle üç gün, üç gece dövüşürdüm ama, ne fayda... Ben yeryüzünden alacağımı aldım. Dünyaya doymuş gidiyorum. Birkaç insan öldürmüşüm ne çıkar. Senin birkaç kulunu öldürmüşüm, değil mi? Hepiniz sağlıcakla kalın. Kalanlara, dostlara, bizi sevenlere, sevmeyenlere selam olsun.”
Kendisini kalenin burcundan aşağı fırlattı. Uçurum çok derindi. Yukardan bakınca Memonun ölüsü aşağıda kanadının birisini açmış bir kuş ölüsüne benziyordu.
Memonun ölüsü başına önce demirci Hüso geldi, sonra oğulları, sonra kadınlar, kızlar... Beyazıt kasabasına bir figan düştü.
Hüso ağır ağır Memoya yaklaştı, onu alnından öptü. Sol eli yumulmuştu ve yüreğinin üstündeydi. Hüso eli aldı, güçlü elleriyle zorla açtı. Memonun avucundaki bir tutam saç kapkara bir yalım, bir ışık gibi balkıdı, incecikten yeşillenmiş toprağın üstüne aktı...

------------------------------------------------------------------------------------------------

Memo Gülbahar'ın saçından bir tutam aldıktan sonra kilidi açar, o sabah boyunları vurulacak olan Ahmet ve arkadaşlarını canı pahasına özgür bırakır.

Ahmet'le Gülbahar hemen kaçıp, Ağrıdağı'na çıkarlar:

... İkisinin de tutsaklık koşulundan kurtulup, özgür bir ortamda birleşme olanağını buldukları anda, Ahmet döşeğin ortasına kılıcını yerleştirir ve gövdeleri biribirinden ayırır. O kavşakta yüzleşmekten kaçınır Gülbahar’la:

“Bu kılıcı neden aramıza koydun? Bunun sebebini öğrenmek isterim. Sarayda ben senin kadının olmadım mı? Bundan sonra araya kılıç konduğu görülmüş müdür? Ya da benim bilmediğim bir görenekleri, gelenekleri mi var dağlıların? Bana bunun karşılığını söyleyeceksin, beni seviyorsan.”
Ahmet sustu.
“Bunu bana söyleyeceksin.”
Ahmet karşılık vermiyor, Gülbahar durmadan karşılık istiyordu. Ahmet utancından yerin dibine batıyor, aklına üşüşen düşünceyi kafasından kovmaya çalışıyordu ama, bir türlü korkunç düşünceyle baş edemiyordu. İçini yakan, kendi kendinden utandıran düşünceyi Ahmet kendine bile söyleyemiyordu ki Gülbahara söylesin.
Ahmet konuşamıyor, ne diyeceğini bilemiyordu. Gülbaharın sesi bir yangın gibiydi. Karşılığı verilmeliydi. Ahmet gözlerini Gülbaharın yüzüne dikti öylecene kaldı. Sonra ağır, ölüm gibi zor:
“Beni nasıl kurtardın Gülbahar? Ne verdin Memoya da benim canımı satın aldın? Memo neyin karşılığı kendi canını verdi de benim canımı kurtardı? Memo beni bıraktığı zaman, kendisinin ölceğini bilmez miydi? Bunu bana söyle. Bilir miydi, bilmez miydi?”
Durdu, gözlerini Gülbaharın gözlerine dikti, bekledi.
Gülbahar:
“Bilirdi,” dedi. “Zindanın kapısını açan zindancı dünyanın hiçbir yerinde yaşayamaz. Hiçbir ülkeye sığınamaz, onu Memo bilirdi. Onun için de savaşa savaşa gitti, kalenin burcundan kendini aşağı attı.”
“Altın mı verdin de canını verdi?”
“Yok.”
“Saraylar mı bağışladın da canını verdi?”
“Yok.”
“Ne verdin, Gülbahar, ona ki, karşılığında canını aldın? Canını benim canımla değişti?”
“Hiçbir şey vermedim Ahmet,” dedi. “Hiçbir şey istemedi.”
“Beni kurtarmak için?”
Gülbahar onun sözünü kesti:
“Söyledim ona,” dedi. “Ne isterse verir, senin canını alırdım. Hiçbir şey istemedi.”
“Sen ne isterse vereceğini söyledin ona, öyle mi?”
“Ne isterse vereceğimi söyledim. O hiçbir şey istemedi.”
"Ne istese verecektin..."

...Ahmet’in tavrı, Aşk’ın temel adaletsizliği ile çelişen bir adalet talebine bitişmiştir: Gülbahar’ın Memo’ya “ne isterse verebileceği”ni ifade etmiş olması onun gözünde çifte kördüğüm işlevi görür, hem kendi aşklarının mutlağını (aşk uğruna olsa bile) zedelemiştir kadın, hem de bunu bir başkasının aşkını kullanarak gerçekleştirerek başka bir cepheden mutlak kavramını yaralamıştır...

...Bir aşk, bir başka aşkın ölüsü üzerine inşa edilemeyecektir...

...Ahmet’in dünyasında Aşk, gölgesiz olmak durumundadır — aslında Gülbahar’la arasına koyduğu kılıç Memo’nun ta kendisidir...

...Mecnûn’un görevini üstlenen genç kadın, bir aşk cinneti içinde hançerine davranır ve masal koridoruna dalar: Sonunda karşımızda bir göl ve bir kuş kalır — Ağrıdağı bu kez tanıklığı üstlenmiştir...


Yaşar Kemal

Hiç yorum yok: